28 Eylül 2008 Pazar

Travis-Ode To J.Smith

28 Eylül 2008 Pazar 8

Bir kaç gün önce geride bıraktığımız boğucu yapış yapış yaz günlerinden birinde şu güzide ülkemize gelip bizleri mutluluğun tam anlamıyla doruklarına çıkartıp, nutkumuzun tutulmasını sağlayarak o günü bütün bir yazın en güzel günü yapma şerefine erişmiş, canımız ciğerimiz biriciğimiz Travis'in yepisyeni pek şukela albümü Ode to J.Smith i huzurlarınıza sunmaktan pek memnun bulunmaktayım. Hemen dinleyeniz. Dinledikçe "ne müthiş bir grupsun sen Travis tekrar gel lan, çabuk gel, Fran kuzum söz verdin, geleceksiiiğğn" diye geçirin içinizden. Lafı fazla uzatıp sizi daha fazla meraklandırmadan, buyurunuz heyecanla beklediğimiz (en azından benim öyle beklediğim) Ode to J.Smith.

Ode to J.Smith

26 Eylül 2008 Cuma

Obrint Pas

26 Eylül 2008 Cuma 1
İspanya'dan yükselen ska ateşi. Bilinen ska ritmlerinden "dolçaina" denen bir müzik aletiyle ayrılıyor Obrint Pas. (Anladığım kadarıyla bu Katalanların geleneksel çalgısı. Ama dolçainayı ilk gördüğümde aklıma Hindistan ve dans eden yılanlar geldi.) Yani klasik ska ritmlerinden alışık olduğumuz trompet, trambon gibi sesleri duyamıycaz. Skank anlayışımızda değişiyor Obrint pas da latinsel ezgilerde dans ederken buluyoruz kendimizi özellikle bu benvingut al paradís albümünden örnek vermek gerekirse Una història d'amor, pista 12 de oldukça hissediliyor.İspanyolca,rock veya ska bunlardan birtanesini bile seviyorsanız kesinlikle dinlemeniz gerekdiye düşünüyorum. Hiç olmadı dolçainayı biraz denemek için..Şimdilik 4 albüm 2 adet dvd (bir dvdnin içindede live albüm var. o live albümden bir tek da la flama yı dinledim. ve seyircilerin "parpare" demesine aşık oldum.Gayet ciddiyim.) yayınlamışlar.. Buyrun buda benvingut al paradís in linki içine bonus olarak "da la flama"nın live versiyonunu ve "som"u koydum.

tıktık

One Night Only


2008 şubatta yani ilk albümleri çıktığı zaman tesadüfen rastlamıştım bu "çıtır" elemanlara sahip gruba. İndirdiğim zamandan sonra sürekli takılmış halde dinlemeye başladım vokalin sesinden pek etkilenmiştim çünkü hemde tarzları çok hoştu indie-pop , indie-rock arasında gidip gelen tatlı bi çizgileri vardı. Herneyse çıktıklarından kısa bir süre sonra "new musical express" de gelecek vaadeden gruplar arasında gösterildi. The editors tadındaki bu başarılı grup hakkınd "ama memleketlerinde bu gruba gıcık olanlar çokmuş çok zengin ailelerden geliyorlarmış ve 'baba parasıyla bi anda albüm yaptılar'" şeklinde birşey duymuştum ama ne kadar doğrudur bilemem. (bol -mış larla -muş larla cümle bir anda "5 çayında one night only dedikodusu yaptığımız zamanlardan birinde" halini almış:)Albümde üstte belirttiğim gibi indie-pop ve indie-rock arasında gidip geliyor. O denge kesinlikle çok güzel kurulmuş. Ayrıcada albümün davulları çok iyi. Gelecek vadeden bir davulcu ve çok etkiliyici bir sesi olan harika bir vokalle beraberiz bu albümde. "You and me"de dans etmekten kendinizi alamıycaksınız. Buyrun o halde.

20 Eylül 2008 Cumartesi

theBestofBobDYLAN

20 Eylül 2008 Cumartesi 0

nasıl bir insandır şu bob dylan?nasıl insanları peşinden çekeceğini bilir ona göre müzik yapar?nasıl hala adından söz ettirir?nasıl?nasıl?nasıl?...3 senedir cevap bulmaya çalışıp daha fazla soru sormama neden olan insan.heralde bütün soruların cevabı "muhteşem bir insan"dır.en iyi şarkıları diyemeyeceğim çünkü her şarkısının kendine has bir star ışığı var.ama the best of bob dylan da blowin' in the wind le başlayan ve hiç bitmeyen anlam fırtınası var.her an her ortama uyan 18 tane şarkı.anlatamıyorum izin vermiyor sanki bob dylan.sen sus sadece dinlemelerini sağla hepsi kendisini anlatır diyor.

hoşçakalın.

theBestofBobDYLAN.

19 Eylül 2008 Cuma

Kings Of Leon

19 Eylül 2008 Cuma 4
Kings Of Leon eli kulağında yepisyeni ve gerçekten güzel bir albümle kapınızı çalmaya hazırlanıyor. tam olarak 4 gün sonra gelecek yeni albümleri Only by the Night şu an kulaklarımı doldurmakta. bende yeni albümün şerefine Kings Of Leon'u sizlerle paylaşayım dedim. eminim bir çok kişi onların müziğine biraz olsun kulak vermiştir. en azından bir kaç şarkısını dinlemiştir. bizlere Tennessee'den seslenen 3 kardeş+ 1 kuzen formatında pek şukela bir alternative-indie rock grubu Kings Of Leon. grubun ismi üç kardeşin babalarının ve büyükbabalarının adı olan Leon'dan esinlenerek konmuş. vokalistin (caleb followill) gerçekten ilginç bir sesi var. tarif edilemez tam olarak. şarkılara değişik bir hava katıyor. dinlemesini pek eğlenceli kılıyor. 23 eylülde çıkacak albümleriyle birlikte toplam 4 tane albümleri var. albümlerin hepsinde de birbirinden güzel şarkılar yer alıyor. dinlerken gerçekten keyif alabileceğiniz, ilginizi çekeceğini düşündüşüm bir grup Kings Of Leon. şincik bir kıyak geçip daha öncede dediğim gibi yeni albümün şerefine bütün Kings Of Leon albümlerini paylaşacağım burda. isteyenler yeni albümü indirmek yerine Last.fm den de tamamını dinleyebilirler. fakat benim tavsiyem eski albümlerine de mutlaka kulak verilmesidir. indiriniz.dinleyiniz.çok seviniz. iyi eğlenceler.

Youth and Young Manhood(2003)
Aha Shake Hearthbreak(2004)
Because of the Times(2007)
(şifre:gluttony)
Only by the Night(2008)

11 Eylül 2008 Perşembe

MGMT - Oracular Spectacular

11 Eylül 2008 Perşembe 0

Last.fm psychedelic, synth-pop demiş bu iki tuhaf herifin yaptığı müzik için. Bir de Yeasayer'e benzetmiş.

İlk albümleri Oracular Spectacular'ı 2008 başında çıkardılar. Yaptıkları müzik 80'ler disco dönemine indie sosu katılmış gibi tuhaf bir çağrışım yapıyor bende. Dinleyince "ne alaka lan?" diyebilirsiniz, hak veriririm, benim abukluğumdur. Neyse, Oracular Spectacular gerçekten dinlemeye değer, eğlenceli ve farklı bir albüm. "İki kişiden nasıl böyle bir müzik çıkıyor ki lan?" bile dedirtebiliyor hatta. Renkli bir sound'a sahipler o yönden. Albümdeki favorilerim The Youth, Time to Pretend, Electric Feel. Neyse uzatmayayım daha fazla.

Oracular Spectacular

The Foxboro Hot Tubs - Stop Drop And Roll!!!




















Foxboro Hot Tubs bir Green Day yan projesi. (Punk bu ortam için biraz absürd kaçar mı diye homesick alyan arkadaşımıza danıştım ki kaçıyor aslında... Neyse sıcak bir cevap aldım içim rahatladı biraz. Hadi hayırlısı bakalım.)

Öncelikle grup Green Day'in bütün elemanlarını içeriyor ve "Stop Drop And Roll!!!" adlı ilk albümlerini 3 ay önce yayınladılar ama bu Green Day'in yeni albümünün önünde bir engel de değil. 9. Green Day albümü yolda yani.

Albüm genel olarak 60'lar sound'unun punk sosu katılmış hali gibi diyebiliriz. Green Day gibi özene bezene yazılıp düzenlenmiş şarkılar içermiyor. Hele American Idiot'tan sonra ilk Green Day albüm girişimi olarak dinlenildiğinde pek tad vermeyeceğini belirteyim. Bunlar demek değil ki albüm kötü. Zaten iyi veya kötü değil mesele, kaygı taşımayan bir albüm aslında. Eğlenmiş Billie Joe ve tayfası. Bunu fark ederseniz sizin de ayak uydurup eğlenebilmeniz, dolayısıyla da albümü sevebilmeniz mümkün.

1) Stop Drop and Roll
2) Mother Mary
3) Ruby Room
4) Red Tide
5) Highway 1
6) She's a Saint not a Celebrity
7) Sally
8) Alligator
9) The Pedestrian
10) 27th Ave. Shuffle
11) Dark Side of Night
12) Pieces of Truth
13) Broadway

"Sixteen and a son of a bitch" dizesiyle başlayan albümle aynı ismi taşıyan şarkıyla açılıyor albüm. Son derece gaz bir giriş şarkısı ancak ilerki şarkılarda sanki albüm bu şarkıdan çıkmış hissi vermiyor değil. Ya da bana öyle geldi, bilmiyorum. 2. şarkı "Mother Mary" albümde en sevdiğim 3 şarkıdan biri, gayet "catchy" bir melodi ve su gibi akan bir şarkı. "Ruby Room" la biraz monotonlaştık derken "Red Tide" imdada yetişiyor ve sakinleştiriyor biraz ortamı. Tre Cool'un olduğu rahatça anlaşılabilecek "1, 2... 1, 2, 3, 4. You're doing it fucking wrong!" nidasıyla açılan "Highway 1" yine havaya sokuyor, "Sakinleşmenin sırası değil!" diyor. Albümde en sevdiğim yine 3 şarkıdan biri olan "She's a saint not a celebrity" yine eşlik edilesi bir melodiyle akıyor. "Sally" ve "Alligator" bana 94 95 Green Day'ini hatırlatan eğlenceli parçalar. "The Pedestrian" ise albümden çıkan ilk single sanırım. "27th Ave. Shuffle" eğlenceli ve hızlı melodisi ama depresif olan sözleriyle albümün yanıltıcısı. Geldik "Dark Side Of Night" a. Albüm konseptinin dışına çıkan tek, dolayısıyla da en dikkat çeken ve albümdeki en sevdiğim şarkı. Pieces of Truth hakkında söyleyecek bir şey bulamadım. Kapanış parçası olan "Broadway" de bana ilk dönem Green Day'i anımsatan güzel bir kapanış parçası.

bu da linki

The Dissociatives


Avusturalyalı Silverchair'i bilen bilir.Cazır cuzur, hayvan gibi gitar ve davullu, Kurt Cobain vokalli sert bir grupken Neon Ballroom ve Diorama gibi kendi tarzlarına göre tuhaf denilebilecek, elektroniğe kayan ama yine de rock öğelerini alt yapısında sağlam bir şekilde bulunduran albümlerle evriminin büyük bir kısmını tamamlamıştı.Kuşkusuz grubun frontman'ı Daniel Johns bu evrimin en önemli sebebiydi ve müziğe bakışı kadar görüntüsü de bir hayli değişmişti.At yelesi saçlarını kesip uslu bir adam olmuştu.İşte tam bu sıralarda da Silverchair'e 5 sene sürecek bir ara vererek, The Dissociatives'ı kurdu.Paul Mac.'la kurduğu The Dissociatives 2004 yılında ilk ve büyük ihtimalle son olacak (yine de belli olmaz açık kapı bırakmak lazım) kendisiyle aynı ismi taşıyan albümünü yayınladı.

İlk Başta albüm hakkındaki bazı beklentileri yok edelim.Silverchair denilince grunge geliyorsa akla yok böyle bir şey.Ne patur putur davul, ne de cazur cuzur gitar var bu albümde.Rock değil yani albüm.Hatta Silverchair'in Young Modern'den önceki son albümü Diorama'ya bakmak bile yanlış diyebilirim.Young Modern ise zaten Silverchair'in son albümü ve The Dissociatives albümü o albüm için bir temel niteliğinde.Albüme 0'dan bakanlar içinse albüm indie veya elektronik karışmış indie veya buna benzer şeyler de değil.Albüm elektronik ama elektronik diyince müthiş deneysel şeyler, aşmış ritimler, absürd efektler de beklemeyin.Albüm kendi konseptine bağlı.Kendini aşan bir parça yok, böyle dinlenilmemesi gerek.Benzer melodiler ve müzik içinde birbirini andıran parçalar bulunduruyor.Eğlenceli piyano partisyonlarıyla dolu ve akılda kalıcı vokallerle bezeli olmasının yanında arkadan kendini hissettiren ve oldukça fazla olan basit elektronik öğeler de içeriyor.Mutlu bir pop albümü yani bu ama biraz daha değişik.İyi hissettiriyor ve suratta aptal bir gülümseme bırakabiliyor dinlenildiğinde.Ben çok seviyorum, siz sevmeyebilirsiniz tercih meselesi ama farklı bir şeyler dinlemek açısından gerçekten dinlemeye değer.

"We're Much Preferred Customers" 'la açılıyor allbüm.Vokal ağırlıklı alt yapısı zayıf, bayıcı diye yorumlanabilecek nitelikte ama şahsen hiç te fena olmayan bir açılış.Sonra hop diye hareketleniyoruz zaten birden ve albümün ilk single'ı olan ve kendini fazlasıyla belli eden "Somewhere Down the Barrel" giriyor.Son derece eğlenceli, alt yapısı sağlam bir pop şarkısı.En az kendisi kadar eğlenceli ama az biraz çok az daha bir melodik olan "Horror with Eyeballs" 'la iyice havaya giriyoruz.Sonra ritim, piyano, akustik gitar, ıslık derken bir de Daniel Johns çığırışlarıyla ninni etkisi yaratan ama bir yandan da rock adına da bir şeyler duyabileceğiniz, enstrumantel bir parça olan "Lifting the Veil from the Braille" 'la alt yapıya doyuyoruz.Sıradaki "Forever and a Day" albümdeki en sevdiğim parça ve herkese tavsiye ederim."Thinking In Reverse" nakaratıyla dikkat çekiyor."Paris Circa 2007 Slash 08" yine enstrumantel bir parça ama bu sefer biraz daha deneysel."Young Man, Old Man" albümün ikinci single'ı ve albümün en akılda kalanlarından. "Aaängry Megaphone Man" iniş çıkışlarıyla ve mükemmel Daniel Johns vokalleriyle albümde en sevdiğim 2. şarkı.Son şarkı "Sleep Well Tonight" ise fazlasıyla sakin ve ninni gibi.Adeta iyi uyutmak için yapılmış bir kapanış.

8 Eylül 2008 Pazartesi

The Dead 60's

8 Eylül 2008 Pazartesi 0
Grubun aynı adlı albümü mayıs 2005te raflardaki yerini almıştı.Albüm en beğenilen parçayla(Riot radio) açılış yapıyor ve bitene kadar da karşıkonulmaz ritimleriyle sizi esir alıyor.Albüm başından sonuna adeta sizi bir asi olmaya çağırıyor.Klipleri ve genel olarak soundıyla dikkat çeken bir grup olmayı başarmış the Dead 60’s.Genelde ska punk pek dinlememe rağmen bu grubu dinlemekten kendimi alamadım,albüm hakkında bir fikir edinmek isterseniz riot radio, loaded gun,ghostfaced killer kliplerini seyredebilirsiniz,özellikle riot radio şarkısının klibini izlediğnizde isyan nedir görüyorsunuz.Albümde dikkat çeken şarkılar gene riot radio,you’re not the law,a different age.. Son günlerde biraz sıradışı birşey dinlemek istiyorsanız tavsiyemdir.
link

Ratatat-Classics

Ratatat arada sırada kulağıma gelen ama hiç de dinlemeye kalkışmadığım bir gruptu şu bi kaç gün öncesine kadar ,bir yerde rastgeldim ve dinledikten sonra neler kaçırdığıma pişman oldum diyebilirim.Eğer sizde hiç dinlemediyseniz durmayın koşun dinleyin heheyt(çok gaza getirici oldu ama inanın hakeden bir grup).Gelelim albüme classics albümüne,başından sonuna çok eğlendirici,sizi dans etmeye yöneltip bi de üstüne robotumsu şekilde dans figürleriyle eğlenmenize vesile olabilir.Albümün tamamı enstrümantal, bir yerinde bile vokale rastlayamıyorsunuz ama bu albümle tamamıyla bütünleşmiş,dinledikten sonra vokal olmaması en iyisi diye düşünüyorsunuz zaten.Albümün şarkı listesi şu şekilde:
1. "Montanita"
2."Lex"
3."Gettysburg"
4."Wildcat"
5."Tropicana"
6."Loud Pipes"
7."Kennedy"
8."Swisha"
9."Nostrand"
10."Tacobel Canon"
Montanita şarkısı bir ilginç tetris müziği havasına sahip, buna rağmen çok güzel bir şarkı(tetris müzikleri kanımın çekilmesine sebep olur)Lex albümün en iyi iki şarkısından biri ,içinizde birşeyler dansediyormuş gibi hissedebilirsiniz,melodisi inanılmaz başarılı.Gettysburg arada kaynayan ama aslında gayet başarılı olan bir parça diyebiliriz, albümün en iyi iki şarkısının arasına sıkışmış olması çok ezik bir durum tabi ama kendisini de seviyoruz burdan ona selam göndermek istiyorum ,,ve işte Wildcat te sıra tam anlamıyla süper bir şarkı, aralara serpiştirilmiş olan kedi miyavlamasımsı(?) ilginç şeyler çok şirin, tetris havası burdada göze çarpmakla birlikte kafanız kendi halinde sağa sola dansetmek isteyebilir, hakim olmanız tavsiye edilir.Tropicana şarkısı ortalama güzellikte ,albümün havasına yakışan bir şarkı.Loud Pipes da melodisi güzel olan şarkılardan ,albümün temposuna uyuyor.Kennedy uptıs uptıs bir havaya sahip ,havalı ve ayriyetten ciks desek yalan olmaz.Swisha'nın ise temposu düşük ve kendini albümün diğer şarkılarından başarıyla ayırıyor aferim ona.Nostrand trip-hop havası ağır basan , düşük tempolu şarkılardan gene , albümün sakin bir finale sahip olmasında katkısı büyük.Tacobel Canon a gelince bende o şarkının olmadığını şimdi farketmekle beraber aradım mamafih bulamadım demek istiyorum, iyi, hoş ,güzel olduğuna eminim ileriki günlerde dinler de beğenirsem kendisini buraya ekleyebilirim. Neyse bu eğlenceli albüm turumuzda burda sona eriyor.Herkese iyi ratatat dinlemeler efenim..
işte link

DeVotchKa-How It Ends

Devotchka son günlerde gene sık duyduğum isimlerdendi,Radyo Eksenin katkılarıyla gelmişti İstanbul'a,merak edip dinlemeye başlamamın sebebi ise Devotchka isminin ağıza çok dolu gelmesi ve başarılı bir grup izlenimi uyandırması ,saçma biraz ama en azından grubu dinlememi sağladığı için aslında iyi de bir isim bulmuşlar diyebiliriz.Kısa bir araştırmadan sonra kendilerini dinleme şerefine sahip olmuş bulunmaktayım. How It Ends albümü çok yeni değil hatta 2004'ün ekim ayında piyasaya çıkmış, gitar ağırlıklı, başarılı ve kesinlikle yetenekli bir vokal tarafından seslendirilmiş şarkılardan oluşuyor.İlk olarak Helldorado'ya benzediği düşüncesine kapılsam da sonraları albümü dinledikçe bunun bana bilinçaltımın bir oyunu olduğunu anladım, malumunuz Radyo Eksen daha önce Helldorado'yu İstanbul'a getirmiş ve benzer bir reklam yapmıştı.Albümün şarkı listesi şu şekilde:
1.You Love Me
2.Enemy Guns, The
3.No One Is Watching
4.Twenty-Six Temptations
5.How It Ends
6.Charlotte Mittnacht (The Fabulous Destiny of)
7.We're Leaving
8.Dearly Departed
9.Such a Lovely Thing
10.Too Tired
11.Viens Avec Moi
12.This Place Is Haunted
13.Lunnaya Pogonka
14.Reprise
Ortalama bir albümden biraz fazla şarkı sayısına sahip, ama dinlerken sıkılmıyorsunuz.Özellikle vokalin sesini çok beğendim, biraz muse vokali Matthew Bellamy'yi andırsada, dinlerken yetenek var adamda diyorsunuz." You Love Me" albüm için çok güzel bir açılış şarkısı, gitarlar ve vokal birbiriyle çok uyumlu."The Enemy Guns" açılış şarkısına göre daha hareketli ve insanda meksika halk danslarını öğrenip sergileme isteği uyandırıyor.Vokale gene hayran kaldığımı söylemeden geçemeyeceğim,,yazının yarısı bunu belirtmekle geçti zaten ahah.Albümde çok şarkı olduğu için bazı bahtsız şarkıları atlamış bulunuyorum..Twenty-Six Temptations ilginç bir şarkı olması dışında vokal bakımından beni hayal kırıklığa uğratıyor olmasına karşın moralimizi bozmuyor dinlemeye devam diyoruz."How it ends" şarkısı Little Miss Sunshine filminde kullanılmış ve Devotchkanın ününe bayağı bir katkı sağlamış,sakin ama etkileyici hoş bir şarkı.."Charlotte Mittnacht (The Fabulous Destiny of)" şarkısının başında kendisini Atv ana haber/kültür haberleri fiks şarkısı zannedip dehşete düştüm fakat sonraları olmadığını anladım, şarkıda kullanılmış olan değişik çalgılar ve melodi, şarkının sanki hikaye anlattığı izlenimine kapılmanızı sağlıyor."We're Leaving" albümdeki güzel şarkılardan ,sesinizi inceltip vokale katılmak isteyebilirsiniz tutmayınız kendizi,,"Such a Lovely Thing" Sulukule yakınlarından çıkmış gibi oynak ve kıpır kıpır( hatta şarkının etkisiyle gıpır gıpır yazıyordumda neyse)"Too Tired" albümün en farklı şarkısı ne tür çalgılar kullanıldığını çözemesem de başarılı denebilir."This Place Is Haunted" albümün en sakin şarkısı ,dinlendirici hoş bir şarkı.Genel olarak indie-folk-gypsy üçgeninde dolaşan,gayet tatmin edici hoş bir albüm. Favori albümlerimden biri haline gelmemesine karşın en azından benim gibi merak edenler varsa diye bir bahsetmek istedim.
link
(şifre:noonefliesaroundthesun.blogspot.com)

Saltillo-Ganglion

Saltillo gene pek ünlenmemiş ama başarılı gruplardan.Trip-hop,down tempo müzik yapan grup yaylı çalgıları da işin içine dahil ederek ilginç ve eşsiz bir tat yakalamayı başarmış.Trip-hop bu çalgılar sayesinde daha çok etkileyici bir hale gelmiş.Saltillo asıl olarak tek kişilik bir proje ve Menton J. Matthews adlı yetenekli müzisyenin eseri, albümü dinledikten sonra adamın takdire şayan olduğunu anlamamanız mümkün değil.Ganglion gayet iyi bir albüm, çoğu şarkıda değişik sanatçılarla düet yapılmış ,bunun sayesinde de dinlerken sıkılmıyorsunuz, her şarkı farklı bir tat veriyor.Albümün şarkı listesi şu şekilde:
01. A Necessary End
02. Giving In
03. Remember Me?
04. A Simple Test
05. A Hair on the Head of John the Baptist
06. Blood and Milk
07. The Opening
08. Backyard Pond
09. Grafting
10. Praise
11. I'm on the Wrong Side
12. 002 F#m
"A Necessary End" albüme etkili bir başlangıç yapıyor, yaylı enstrümanların trip-hop’ı ne kadar değiştirdiğine inanmayacaksınız, albümün iyi şarkılarından."Giving In" albümün en öne çıkan parçası, vokalin hoş sesi ve Menton J. Matthews in yeteneği birleşince ortaya çıkan bu şarkı, sesinizi en ince perdesine çıkarıp eşlik etmenize sebep olabilir.."Remember Me?" gene yaylı çalgıların kalbiniz kazanacağı şarkılardan,vokali olmamasına karşın bu boşluğu çok iyi şekilde dolduruyor."A Simple Test" daha çok electronic havasını hissettiğiniz , hareketli, temposu düşmeyen şarkılardan, adamın ilginç vokal sample’ları kullandığını bildiğimden olsa gerek şarkının 02:36 ila 02:39 arasında "aa hadi görüşürüz bay bay " gibisinden bir şey duymuş bulunmaktayım, dinler de bi de sizde farkederseniz kendimi paranoyak zannetmekten vazgeçeceğim,,”A Hair on the Head of John the Baptist” şarkısı ilginç bir diyalogla başlıyor,Shakespeare oyunlarının bazı kısımlarından vokal kaydı oluşturup onu kullandığını şimdi öğrenmiş bulunmaktayım,başlarda Moby havası verse de sonraları farklılaşıyor, başarılı bir parça diyebiliriz."Blood and Milk" melodisi dikkat çeken şarkılardan, bir önceki şarkıyla benzerliiği dikkatimi çekmiş bulunuyor ama önceki şarkıların hatrına affediyorum. "The Opening" iki şarkıdır özlediğimiz yaylı çalgılarla açılıyor, oldukça başarılı.."Backyard Pond" elektronik altyapılı düşük tempolu bir şarkı, ilginç olmuş desek yeridir, korku filmi müziğinden hallice.”Grafting” doğu esintileri bulabiliceğiniz oldukça farklı bir şarkı, etkileyici ve hoş olduğunu söyleyebiliriz."Praise" ilginç vokal sample larıın kullanıldığı şarkılardan, melodisi ortalara ilerledikçe güzelleşiyor. "I'm on the Wrong Side" gayet hoş bir şarkı olmasına rağmen çok kısa sürüyor."002 F#m"le de kapanışı yapan albüm trip-hop sevenler için değişik,yeni bir soluk..bi kulak kabartmanız tavsiyemdir..
Saltilllo_Ganglion

Grizzly Bear-Yellow House

Grizzly bear, Yellow house albümüyle bize ortalama bir indie grubundan beklediğimizden daha fazlasını veriyor.Last.fm de Beirut'tun ilk benzer sanatçılarından biri olmasına rağmen pek de alakadar olduğunu söyleyemem özellikle Beirut'un verdiği mutluluk hissi ve Grizzly Bear'in hissettirdikleri çok farklı.Genel olarak değişik bir havaya sahip olan albüm bir soundtrack havasına sahip .Değişik enstrümanlarla da zenginleştirilmiş olan şarkılar hem melodik hem de eğlenceli.Dinledikten sonra kendizi değişik bir ruh hali içinde şarkıların etkisinde bulabilirsiniz.Albümün büyük çoğunluğu vokalist Ed Droste'in annesinin sarı evinde kayda alınmış, bu da şarkılara yansımış ve albüme orjinal bir hava katmış diyebiliriz.Albümdeki şarkılar şu şekilde sıralanıyor:
1. "Easier"
2. "Lullabye"
3. "Knife"
4. "Central and Remote"
5. "Little Brother"
6. "Plans"
7. "Marla"
8. "On a Neck, On a Spit"
9. "Reprise"
10. "Colorado"
Özellikle Knife şarkısı albümün en dikkat çeken parçası.Diğer şarkılar birbirini tamamlamakla beraber bir bütün halinde dinlemesi oldukça zevkli bir albüm.Kısacası Indie-severlere tavsiyemdir.

Lamb-Best Kept Secrets


Uzun bir aradan sonra ,Lamb adındaki şukela grubu keşfettim.Sakin ,kafa yormadan dinleyebileceğiniz ,güzel müzik yapan bir grup.Bütün albümleri dinlemeye üşendiğimden ilk olarak Best of'u dinleyeyim dedim,Best Kept Secrets albümü grubun 96 -2004 arası en iyi şarkılarından oluşan ve gayet başarılı bir toplama albüm.Son zamanlarda girdiğim trip-hop, chill out arayışı içinde bulduğum sayılı iyi gruplardan lamb,özellikle bayan vokalin sesi çok hoş, albümün track listingi şöyle:
1. "Cotton Wool"
2. "God Bless"
3. "Gold"
4. "Gorecki"
5. "Little Things"
6. "B-Line"
7. "Lullaby"
8. "Bonfire"
9. "Heaven"
10. "One"
11. "Gabriel"
12. "Angelica"
13. "Til the Clouds Clear"
14. "Wonder"
15. "Please"
16. "Stronger"
Bazı şarkıları kulağı tırmalasa da(İşe bak grubu öv öv sonra da bazı şarkıları kulağı tırmalıyo de, ilginç oldu tabi neyse)genel olarak gayet tatmin edici bir albüm,özellikle gabriel şarkısı albümün göze batan en iyi parçası, bi kaç gün sürekli dinlemek isteyeceğinizi garanti ederim(fazla iddialı oldu çaktırmayınız).Sonuç olarak dinliyecek bişiyler arıyorsanız ve trip-hop tan hoşlanıyorsanız kesinlikle en azından bi dinlemeniz gereken bir albüm.

Raising Sand


Robert Plant ve Alison Krauss ortaklığıyla ortaya çıkan bir albüm Raising Sand. Kısa sürede büyük başarılara imza atan bu albümün beklentilerimizi karşılayacağından emin olabilirsiniz.Albümde zaten başlı başına Robert Plant'in olması büyük bir artı, birde Alison Krauss ile ortaya havanızı değiştirecek ilaç gibi bir blues albümü çıkıyor.İki vokalistin de sesleri çok iyi bir tını oluşturmakla beraber vokal yenetekleri ve deneyimleri çok iyi bir şekilde ortaya konulmuş.
Öncelikle söylemek gerekir ki albüm eski country,blues ve folk şarkılarından oluşuyor.Akustik bir havaya sahip olan gayet dinlendirici bir albüm.
Albümdeki şarkılar sırasıyla şöyle:

1. "Rich Woman"
2. "Killing the Blues"
3. "Sister Rosetta Goes Before Us"
4. "Polly Come Home"
5. "Gone, Gone, Gone (Done Moved On)"
6. "Through the Morning, Through the Night"
7. "Please Read the Letter"
8. "Trampled Rose"
9. "Fortune Teller"
10. "Stick with Me, Baby"
11. "Nothin'"
12. "Let Your Loss Be Your Lesson"
13. "Your Long Journey"

"Sister Rosetta Goes Before Us" adlı şarkı dinlemeye başladığınız ilk dakikalarda bile sizi büyüsü altına alabilecek bir kapasiteye sahip.Dinlerken uzaklara dalıp dalıp gitmemek elde değil.Şarkıda kullanılmış olan değişik çalgılar farklı bir hava katmış olmakla birlikte melodisi inanılmaz bir şekilde akıcı.
"Polly Come Home" şarkının başlarında Robert Plant'in etkileyici vokali sizi ilk etkileyen öğelerden biri, daha sonra müziğin etkisiyle kendinizi kayıp gitmiş bulabilirsiniz.Bu şarkı ve "Through the Morning, Through the Night" adlı şarkılar daha önceden 1969 yılında Dillard & Clark iklisi tarafından seslendirilmiş ve bu albümde daha değişik yorumlarla bulunmakta.
"Trampled Rose" Alison Krauss tarafından seslendirilmiş bir şarkı.Vokalin kalitesine ve tınısına hayran kalmamak mümkün değil.
"Nothin'" diğer şarkılardan farklı olarak çok sayıda değişik yaylı çalgının kullanımasıyla ortaya çıkmış mükemmel bir şarkı.Robert plant in ustalığını bir kez daha konuşturduğu ortada.
Ve diğer şarkılardan farklı olarak hareketli bir şarkı olan "Gone, Gone, Gone (Done Moved On)" albümdeki favorilerim. Biraz kafa dinlemeye ihtiyacınız olduğunuzda yardımınıza koşacak kaliteli bir albüm.Şiddetle tavsiye edilir.

Sia-Colour the Small One

Sia mükemmel bir sese sahip olan gayet yetenekli bir hanım kızımız.Her şarkısından ayrı bir tat almak,farklı duygular içine girmek mümkün.Colour the Small One albümü ise en bilinen ve en çok dinlenen albümü.Albümde ikinci şarkı olan Sunday şarkısı dinlenmesi kolay ve çok zevkli bir parça,onu takip eden Breath Me de en popüler şarkılarından,sanki kanınızın yavaşladığını hissediyorsunuz,dingin bir şarkı.Bütün albümü tek tek yorumlamak yerine benim en çok beğendiğim şarkıları belirtmek isterim, bunlar;Sunday,Breathe me,the Church of Whats Happening Now ve Butterflies..Eğer son günlerde biraz sakinleştirici bir şeyler arıyorsanız Sia'yı bir dinlemeden geçmeyin derim..
Link

The Coral

http://www.thecoral.co.uk/_graphics/gallery/12zm.jpg
The Coral 1996 yılında kurulmuş yunaytıd kingdım dan bizlere seslenen adı the ile başlayan gruplar silsilesi içinde kendini farkettirmeyi becerebilen bir diğer indie grubu. grubun beş tane albümü var. grupla aynı adı taşıyan ilk albümleri 2002 yılında çıkmış.albüm aynı yıl mercury müzik ödüllerine aday gösterilmiş ve NME dergisi tarafından hazırlanan 2002 yılının en iyi 50 albümü listesinde dördüncü sıraya yerleşmiş.grup üyelerinin yaş ortalamasının düşük olması (20 li yaşlarda)çoğu kişiyi bu yaşta nasıl bu kadar iyi müzik yapabiliyorlar diye şaşırtıyor. ki gerçekten de çok başarılılar.
ilk albümlerinin belirli bir çizgisi yok. tamemen şu tür demek zor. bir çok türün karışımı havasında. hafif saykodelik, biraz modern rock az biraz country folk havası sezilebilen değişik bir albüm. fakat bunları karıştırırken gayet başarılı bir iş yapmışlar ve ortaya son derece keyifli bir albüm çıkmış. albüm her şarkıda farklı bir havaya bürünüyor ve dinlerken sıkılmayı neredeyse imkansız kılıyor.
gelgelelim bahsetmek istediğim bir diğer abümlerine. dördüncü albümleri olan "The Invisible Invasion".albüm 2005 yılında çıkmış.bu albüme geldiğimizde daha belirgin bir çizgide ilerlediklerini görebiliriz.albüm genel olarak dinlerken gene sıkmayacak nitelikte. fakat iki tane yıldızı var bu albümün ki dinlerken diğer şarkılardan ekstra eğlendiren şarkılar bunlar. In The Morning ve Something Inside of Me bu şarkılar.
şu yaz günlerinde iyi giden bir grup The Coral. buyurun sizde dinleyiniz, seviniz.

The Coral-The Coral
The Coral-The Invisible Invasion

The Subways

http://userserve-ak.last.fm/serve/_/5053464.jpg
(bugün bu yazıyı ikinci kez yazıyorum. evet aptallığımadoymayayım yazıp bitirdikten gayet hoş bir yazı oluşturduktan sonra kaydetmeden kapattım not defterini. ve şu an aynı satırları ikinci defa yazmaya başlayacağım. beynim peynir olmuş durumda, parmaklarım tuşlara basmayı reddetmekte, midemde bir bulantı oluştu fakat bu yazıyı yazmadan kalkmayacağım bilgisayar başından. yani biraz absürd birşeyler yazarsam mazur görün. tamamen kendi salaklığım ama elden ne gelir. evet efenim başlıyorum gene.)
http://ecx.images-amazon.com/images/I/31KBV7QYASL._SL500_AA240_.jpg
The Subways vokalde şirin sesli Billy Lunn, bass da güzel Charlotte Cooper ve bateride ( onun için uygun bir sıfat bulamadım ama o da hoş bir insan) Josh Morgan dan oluşan bir diğer ingiltereli indie rock grubu. The Subways bu haline gelmeden önce bir çok grup gibi çeşitli aşamalardan geçmiş.ilk olarak billy ve josh Nirvana ve bazı punk şarkılarını coverlamışlar Mustardseed adı altında. daha sonra isimlerini Platypus olarak değiştirmişler. Billy bu sürekli isim değikliğinden rahatsız olmuş ve doğduğu şehirden esinlenerek grubun adının "The Subways" olmasına karar vermiş. o arada billy Charlotte Cooper ile tanışmış ve Charlotte da gruba dahil olmuş. ve evet Charlotte aynı zamanda billy'nin sevgilisi olmakta. billy bazı şarkıları yaparken ondan ilham aldığını söylemiş. gelgelim albümlerine. The Subways'in iki albümü bulunmakta. Young For Eternity temmuz 2005de çıktı. ikinci albümleri olan "All or Nothing" ise henüz çiçeği burnunda bir albüm. 30 haziran 2008 de çıktı o da.
Young for Eternity 12 şarkıdan oluşmakta. albümde gerçekten çok dikkat çeken şarkılarda var kulağa şöyle bir fısıldayıp gidenlerde. "i want to hear what you have got to say" ile albüme başlıyoruz. dikkat çeken şarkılardan biri bu giriş şarkısı. hareketli bir başlangıç zaten albüm genel olarak hareketli. ritmin yavaşladığı bir kaç şarkı var.Rock & Roll Queen adlı bir şarkı var ki albümün en bilinen şarkısı. be my be my be my little rock n roll queeeeen diye avaz avaz bağırıyor billy. basit ama dinlemesi eğlenceli bir şarkı. albüme adını veren Young for Eternity arka planda kalan şarkılardan. sönük kalmış bence biraz ama bol miktarda gürültülü.lines of light bir nebze sakin bir şarkı. No goodbyes ise albümün en şirin şarkısı. bu şarkının klibinin bir kısmı istanbulda geçiyor. bulabilirseniz izleyin. şarkı gibi klibide gayet hoş. son şarkı olan somewhere de ise hidden track olaylarına girmişler.
http://www.aversion.com/news/images/042108_subways.jpg
gelelim ikinci albümlerine. daha bugün elime geçti, yeni dinleme fırsatı buldum ama kesin olarak söyleyebileceğim birşey var ki öncekine göre baya sert bir albüm olmuş. Albümün yapımcılığını Butch Vig üstlenmiş. ilk dört şarkıyla hiç durmayan bir gümbürtü başlıyor. en ufak bir anı yok şarkıların yavaşlayan. fakat söylemeden geçmeyeyim shake!shake! baya dikkatimi çekti. hoş şarkı. tam amanın ne hızlı gidiyoruz böyle derken Move To Newlyn ile yavaşlıyoruz ve bir nefes alıyoruz. ardından albüme adını veren şarkı geliyor. bu da gayet hareketli bir şarkı. ama albümdeki en iyilerden biri bana kalırsa. Turnaround şarkısında billy daha önce benim hiç kendisinden duymadığım bir şey yapmış ve affedersiniz ama öğürmüş resmen. nasıl bir çığlık atımaktır şaştım kaldım. albüm böyle deli gibi giderken birden farklılaşıyoruz biraz Strawberry Blonde şarkısıyla. bu şarkı gerek müziği gerek sözleriyle benim beğenimi kazanmış durumda.albümdeki favori şarkım diyebilirim. Lostboy var ki bir de albümdeki en sakin şarkı. hafif country-folk havası var.Albümde iki tane bonus track ile birlikte toplam 14 şarkı var.

bütün hepsi iyi hoşta söylemeden geçemeyeceğim ikinci albüm biraz hayal kırıklığı yarattı bende. daha iyisini bekliyordum. biraz eski the Subways havasından çıkılmış. daha çok punk rock türü bir albüm olmuş. şimdi linkleride vereyim indirin, dinleyin, sevin.

Young For Eternity

All Or Nothing

Great Glass Elevator

http://b0.ac-images.myspacecdn.com/00120/00/44/120824400_l.jpg
Great Glass Elevator(GGE) diyince hemen aklınıza şu çikolata fabrikasının devamı niteliğinde olan kitap(charlie and the great glass elevator)gelmesin efenim oradaki great glass elevator değil bu. Böyle hoş bir indie grubu var. GGE 2004 yılında California-Orange Country'de kuruldu. Henüz daha elde avuçta bir stüdyo albümleri yok. Fakat pek hoş Ep'leri var. Albümünde yakında gelmesi bekleniyor. Bu yaz sonu büyük ihtimal tekrar tekrar dinleyeceğimiz şukela bir albüm elimizde olacak. Albümden önce bir fikir sahibi olmak isteyenler "Our Hands Turn Into Machines" Ep'lerini grubun kendi sitesinden ücretsiz olarak indirebilirler. Bu Ep'deki 'Drunk on another planet' şarkısı kesinlikle herkesin bir defa dinlemesi gereken bir şarkıdır. Şiddetle tavsiye edilir. Şarkının çok hoş bir klibi de var. Bir ara Punkart adlı programda sıkça veriyordu. İsteYen grubun sitesinden bir tıkla bunu da izleyebilir. Ayrıca dileyen grubun Myspace'ine de göz atabilir. Buyurun ikisinin de linklerini vereyim. İyi eğlenceler.

GGE
MySpace

Yeasayer-All Hour Cymbals


Yeasayer bizlere brooklyn'den seslenen 4 adet uçuk kaçık, deli dolu genç.Nasıl okunuyor ki şimdi bu grubun ismi diye düşünmüştüm ilk dinlediğimde. o noktada imdadıma last.fm yetişti. "yay-sayer" şeklinde telaffuz ediliyormuş. yaptıkları müziğe şu tarz bu tarz demek biraz zor. belirli bi kalıba sokamıyoruz onları. saykodelik, folk tarzı değişik bir şeyler desek yalan olmaz ama. hatta freak folk diye bir türe sokmuşlar bu muhteşem dörtlüyü. ama bunları bırakırsak diyebileceğim bir şey var ki tamamen eğlenceliler uleyn. Yeasayer'ın tek albümü olan All Hour Cymbals 2007 ekiminde çıkmış. kıpır kıpır değişik bir albüm. yerinde duramıyor insan dinlerken. milyonlarca parçaya ayrılmış gökyüzüne bakıp şaşırtan, uçan balıklara özenip kanat çaldırtan, müziğin koltuktan kalkmanız için dürtmesine dayanamayıp elbisenizin etiklerinden tutup döne döne dans etmeyi sağlatan, sesiniz ne kadar kötü olursa olsun içinizdeki umursama duygusunu söküp alan ve güzelim şarkılara garip garip ses efektleriyle eşlik ettiren sihirli bir albüm.eğlenceli bir şekilde çabucak geçiyor albüm ne ara bittiğini anlamadan. tekrar tekrar başa alıp bi milyon(tamam o kadar olmasa da sayamadığım kadar çok kez) kez dinledim albümü. hala da dinliyorum. yemyeşil ovalarda koşup, zıp zıp zıplayarak, dans ederek, salına salına yürüyerek, hayal dünyamın derinliklerinde kaybolup dinlemek istediğim pek güzel şarkılar var albümde.
1 Sunrise
2 Waiting for the Summer
3 2080
4 Germs
5 Ah, Weir
6 No Need to Worry
7 Forgiveness
8 Wintertime
9 Worms
10 Many Waves
11 Red Cave
2080 şarkılarına ait ilginç videoyu buradan izleyebilirsiniz. vokalistin işaret parmağını delice sallayarak söylemesi ayrı bir süperliktir. yakında patlamalarını umduğum bi grup. hatta bu şekilde devam ederlerse kesin buuum diye patlayıp saracaklar dört bir yanı. şimdi heyecanla beklediğiniz o ana geldim. işte linkmink! farklı ve eğlenceli birşeyler arıyorsanız dinleyin sevin. dinledikçe sevin, sevdikçe dinleyin.
(ayrıca bu süpersonik grupla tanışmamı sağladığı için çok sevgili arkadaşıma tişkür ederim)

link!

Band Of Horses-Cease To Begin


Band of Horses seattle'lı indie alternative çizgisinde hareket eden bir grup. vokalin sesi pek güzel. albümlerdeki şarkılara çok iyi gitmiş. biri 2006 diğeri 2007 çıkışlı olmak üzere iki tane albümleri var. ilki "everything all the time". albümde toplam 10 şarkı var. oldukça zevkli şarkılar hepsi. 'The Funeral' albümdeki en dikkat çekici şarkılardan. zaten grubun çıkış parçasıymış. ikinci ve benim favorim olan albümleri "Cease to begin"e geldiğimizde ise 'Is there a ghost' adlı pek güzel bir şarkıyla açıyoruz albümü. ardından gelen 'Ode to LRC' ile daha bir havaya giriyoruz. üçüncü parça 'No one's gonna love you' tek kelimeyle mükemmel. tekrar tekrar dinleyesi geliyor insanın. ayrıca sevemez kimse senii benim sevdiğim kadaar şeklinde sözleriyle türk sanat musikisinden bir şarkıyı getiriyor insanın aklına. 'Detlef Schrempf' albümdeki 3 slow şarkıdan biri. diğer ikisi 'marry song' ve ' window blues'. window blues albümün son şarkısı ve gayet hoş bir şekilde bitirmemizi sağlıyor dinlerken.bu albümde de 10 şarkı var listesi şu şekilde.
1.Is There a Ghost
2.Ode to LRC
3.No One's Gonna Love You
4.Detlef Schrempf
5.The General Specific
6.Lamb on the Lam (in the City)
7.Islands on the Coas
8.Marry Song
9.Cigarettes, Wedding Bands
10.Window Blues
Kısacası eğer indie tarzı müzik seviyorsanız Band of Horses beğenebileceğiniz hoş bir grup. "Cease to begin" albümünü aşağıdaki linkten edinebilirsiniz. iyi eğlenceler.

link!

Bat For Lashes-Fur And Gold


şimdi ağızlara layık bir albüm sunacağım önünüze. "Bat for Lashes"ın eseri olan "Fur and Gold". Bat for lashes'ı tanıyanınız duyanınız vardır elbet. Bu albümlerinden çıkan 'what's a girl to do' şarkısıyla kendilerini tanımıştım ben. Zaten bu şarkıyı bir kere dinleyip de unutanı yoktur heralde. büyüleyici, gizemli bir havası var. melodi, vokaldeki natasha khan'ın sesi, aksanı, şarkıyı söylerken kattığı hava fevkaledenin fevkinde. bu güzelliği ifade edebilecek kelime bulamadım şimdi. klibi de bir o kadar harika bu şarkının. karanlık bir ormanda çekilmiş. bisiklete binen tavşanlar ve natasha khan kızımız. ben burda ne kadar dil döksem de gene şarkının büyüsünü anlatmaya yetmeyecek. en iyisi kendiniz bir dinleyin bu şarkıyı bir kerecik. sonra zaten hiç kapatmak istemeyecek sürekli dinleyeceksiniz sizi temin ederim. gelgelelim(birleşik mi yazlıyodu bu ne?) şimdi albüme. Albümde 11 şarkı bulunmakta. listeli şu şekilde.

1. horse and I
2. trophy
3. tahiti
4. what's a girl to do
5. sad eyes
6. the wizard
7. prescilla
8. the bat's mouth
9. seal jubilee
10. sarah
11. i saw a light

albüm bütünüyle çok çok hoş. şunu diğerinden daha çok seviyorum şeklinde sıralayamayacağım şarkıları. bir tek what's a girl to do' yu ayırıyorum o şekilde. gerisini gerçekten bir sıraya sokmak zor. bir masal havasında gidiyor şarkıların hepsi. dinledikçe dinleyesi geliyor insanın. horse and I ile güzel bir şekilde başlayıp, trophy'e geldiğinizde kendinizi nakaratı tekrar eder bir şekilde bulacaksınız. oradan sıra what's a girl to do' ya gelince tek bir dinleme yetmeyecek sürekli başa sarıp haa haaa şeklindeki seslenişlere içten bir şekilde katılmak isteyeceksiniz, henüz bunun büyüsünden kurtulamamışken sad eyes ve the wizard'da sizi bir güzel kendinizden geçirecek. priscilla'da alkışların ritmine kapılacak nakarata she really likes him priscillaaaa, she really likes him priscillaaaa diye eşlik edeceksiniz. fakat hanım kızımız kadar başarılı olamayacaksınız. Ama severek tekrar tekrar dinlemek isteyeceksiniz. oradan sarah'ın hikayesine kaptıracaksınız kendizini ve I saw a light ile harika bir kapanış yapacaksınız. yetmeyecek, tadı damağınızda kalacak tekrar tekrar dinlemek isteyeceksiniz. yakın bi zamanda umarım yeni bir albüm daha çıkarırlar diye düşüneceksiz sonra.
Evet beni bu şekilde sardı bu muhteşem albüm. eminim dinlerseniz eğer az çok sizin üstünüzde de aynı etkiyi bırakacaktır. Bütün albümü dinlemeye üşenirseniz hiç olmadı what's a girl to do' yu dinleyin en azından. Sonra içinizde bütün albümü dinleme isteği doğacaktır. doğmazsada canınız sağolsun. benden bu kadar. haydi iyi eğlenceler size.

linkmink!

The Sunshine Underground-Raise The Alarm


İtiraf etmeliyim ki bi kaç gün önce ne dinlesemde bloga yazsam sıkıntısı içerisinde arşivimi karıştırırken gözüme the sunshine underground ilişti. Uzun zamandır dinlemediğim "put you in your place" şarkısına tıklayıverdim ve o müthiş tempo ve küçük çığlıklardan oluşan insanın içinde bağıra bağıra şarkıyı söyleme isteği uyandıran müziğe kendimi kaptırmıştım bile.
Ne yazık ki tek albümleri olan "Raise The Alarm" albümünü en baştan dinlemeye başladım. Tekrar tekrar dinledim, dinledim ve şunu söylemeliyim ki kesinlikle sıkmayan bir albüm kendisi. Başladığı andan itibaren tam gaz ilerleyen, yerinde durmayan, şarkılar geçtikçe sizinde kendinizi bu müthiş hareketli tempoya daha da kaptırıp elinizle ayağınızla ritim tutmakla kalmayıp kalkıp dans etmeyi isteyebileceğiniz gayet hoş ve eğlenceli bir albüm. Albüme giriş şarkısı olan "wake up" gayet başarılı bulduğum albümdeki favori şarkılarımdan biri. Ardından gelen ve benim grupla tanışmama vesile olmuş şahane şarkı "put you in your place" ise en sevdiğim şarkı diyebileceğim şarkıdır bu albümde. solistin satır sonlarındaki kelimeleri uzatarak söylemesi ve sesini kalınlaştırıp inceltmesi, deli gibi ilerleyen müzik ve tekrarlanan dizeler hepsi çok güzel bir uyum içinde. birbiri ardına bomba gibi gelen "dead scene" , "the way it is" ve "commercial breakdown" la iyiden iyiye albüme kaptıyor insan kendini. "somebody's always getting in the way" e geldiğimizde biraz sakinliğin iyi olacağını düşünmüş olabilirler ki tempo biraz düşüyor bu şarkıda. ama hemen ardından gene hızlanmaya başlıyor durmadan. son şarkıya dek sıkılmadan dinlediğim albümde, albüme adını veren "raise the alarm(plus hidden track)" ile gayet hoş, yakışır bir kapanış yapıyorlar. artık şarkının patlama noktasına geldiği yerde daha da hız kazanarak müthiş bir bitiş yapıyor şarkı. sonra tam artık derin bir nefes alıp albümün bittiğini düşündüğünüz yerden tekrar yeni bir şarkı başlıyor. tam bu durguluğun ardından başlayan hidden track bölümüyle tekrar katılıyorsunuz albüme.
albümdeki şarkılar şöyle;
1. Wake Up
2. Put You In Your Place
3. Dead Scene
4. The Way It Is
5. Commercial Breakdown
6. Somebody's Always Getting In The Way
7. Borders
8. Panic Attack
9. I Ain't Losing Any Sleep
10. My Army
11. Raise The Alarm
Benim dinlerken çok eğlendiğim hoş bir grup The Sunshine Underground.gerçekten bir kalıba sokmak zor onları.dinlemeden karar veremeyeceğiniz bir şey. son olarak resmi sitelerinden yaptığım şu alıntıyla bitireyim yazımı.
"Slippery buggers, The Sunshine Underground. Trust me. Try and put them in a box and they just won’t fit, no matter how hard you push. Try and label them and it just won’t stick. They're not a band you can pigeon-hole, more one you just have to accept. To quote a fellow sonic traveller: don't fight it, feel it."
link!!

Feist - Monarch (Lay Down Your Jeweled Head)




Kanada’nın soğuk ikliminden, bir bardak sıcak kahve kadar iç ısıtıcı, Leslie Feist! İşte tanıştıralım sizleri, punk dalgalanmasının ardından 3 albümlük bir geçmiş, yumuşak bir yapı, acaba yeni bir Norah Jones mu yoksa Cat Power mı derken kendini daha farklı ama daha güzel ifade etmiş bir bayan.


Albümlerinde gerek davul-bas-gitar rocklamasının yanında keman, çello gibi tatlar da var fakat çalgı aleti gibi kullandığı sesi pek çok kuru folk- alternatif tarzından dinlemesini arttırıyor, oynatma listemize, mp3 çalarlarımıza sinsice girmesini sağlıyor. Tatlı sertliği pek çok kapıyı açmasının yanı sıra, duruşuyla müzik piyasasında oldukça kalıcı gibi görünüyor. Şimdilerde Toronto’da tanımayanın kalmadığı, ilerleyen albümlerinde eminim bayan vokalistler içinde en bilindiklerden biri olacak.


Açılışını Monarch (Lay Your Jewelled Head Down) ile 1999’da başlatmış, ardından gelen Let It Die (2004), The Reminder (2007)’la kendini daha da büyütmüştür. Evet söylemeden olmaz, bir de Open Season (2006) adında derleme albümü var.


Tekrar Monarch’a gelirsek, ki zaten albümleri birbirinin devamı; zincirin ilk halkası, iyi örnekler vererek biraz daha yakınlaştırıyor. Yol ve deniz şarkıları, Leslie eşliğinde kulaklarda. Sakinlik arıyorsanız eğer bu yaz, elinize alın bir kahve buyurun Monarch’ı.


01 It's Cool to Love Your Family
02 The Onliest
03 La Sirena
04 One Year A.D
05 Monarch
06 That's What I Say, It's Not What I Mean
07 Flight #303
08 Still True
09 The Mast
10 New Torch

Bu da linkikiki.

http://www.listentofeist.com/




El Perro Del Mar



Bir şehir, onun müziği ve kendini yavaşça belli etmesi, içinize dalması… Sevimli bayan vokallerinden, yumuşak, kendinize huzurla dinleteceğiniz bir müzik, evet İsveç’in indie grupları. Sözlükteki bir farklı yorumla da, “tatil yapma isteği!”

El Perro Del Mar, tek kişilik Swedish-Indie icra eden grup. Kahramanımız Sarah Assbring bu güzel dinletiyi kulaklarımıza fısıldıyor zaten. 2003’de dünyaya gelen, 2005’te “Look! It’s El Perro Del Mar” isminde bir albüme sahip, son olaraktan, From The Valley To The Stars [2008] ‘ı çıkarmışlardır.

Piyanolar, melodik sözler (evet bunu bu grupta keşfettim), pek de tatlı gelen üflemeliler, merhaba bir tane El Perro Del Mar yiyebilir miyim? İspanyolca, “denizin köpeği” anlamına gelmekte.

Biraz dinlemek isterseniz: last.fm ve ya myspace

Bu da müziği kadar sade internet sayfası.

Newton Faulkner-Hand Built By Robots


…”So don't take my photograph cause I don't wanna know how it looks to feel like this. As cars and people pass, It feels like standing still but I know I'm just moving uncomfortably slow..”
‘uncomfortably slow’ şarkısının mükemmelliğine kendimi kaptırmış bu sözleri mırıldanırken Newton Faulkner’ı tanıtmaya çalışacağım şimdi. Kelimelere kolay kolay dökebileceğim biri olmadığından dinleyince daha iyi anlaşılabileceğine eminim. Ama yinede deneyeceğim anlatmayı çünkü beni harika sözleriyle ve içimi ısıtan sesiyle sarmış durumda. Massive Attack’ın Teardrop şarkısına yaptığı cover ile tanıdım kendisini. Şarkıların orijinal halini çoğunlukla tercih ederim ama Newton bu şarkıyı öyle güzel söylemiş ki orijinalinden çok daha güzel gelen nadir şarkılardan olmuş bana göre. Geçtiğimiz temmuz ayında çıkardığı “Hand Built By Robots” adlı ilk albümünü dinlemeye başladım hemen. Kısaca akustik gitarla harikalar yaratmış diyebilirim. mükemmel bir şekilde kullanmış gitarı. daha önce duyduklarımdan çok daha sıcak ve hoş bir şekilde. Böyle güzel gitar tınıları, bir o kadar güzel bir ses ve süper sözler birleşince dinlemeye doyulamayan bir albüm çıkmış ortaya. Her şarkının farklı bir güzelliği var.şöyle kafanızı yormadan sakince dinleyebileceğiniz bir şeyler arıyorsanız Newton Faulkner’ı bir deneyin derim ben.

linkiki

Kimya Dawson


Şimdi koşarak mahalledeki film cd’cisine gidiliyor. Yok, efendim internet sınırsızsa torrentlar açılıp Juno filmi bulunuyor, izleniyor; yerine göre indiriliyor yine izleniyor. Bu sonbahara girmeye yaklaştığımız günlerde çok da beğeneceğinizi düşüyorum. Hıhı, film kadar sevilen soundtrack albümünden kıvırcık sesli bayan’ı önce düşünüp “ne güzelmiş be” diyeceğinizi duyar gibi oluyorum. Sevgili Noonefliesaroundthesun takipçileri, size KIVIRCIK-SESLİ-KADIN Kimya Dawson’ı taktir ediyorum. Hem de tüm albümleriyle. Bu alkışlar bana mı? Sağolun.


Kim mi? : Anti-folk hareketinin önemli bir parçası, 72 doğumlu Olympia'lı söz yazarı. The Mold Peaches'ın en bilindik elemanı. Şimdilerde Antsy Pants'te eğleniyor sanıyoruz. Evet komik, ironik. Last Fm'den çaldım burayı. gitarıyla gezen bir garip del-i. Şarkı sözleri de eğlenceli. Evet Rapidshare bizim için bir lütuftayken(!) kaçırmayınız derim.


Mates Of State


Ayda bir yazmak gibi mükemmel ötesi istatistiklere sahip biri olarak bunu yenip bu ay şunu 2 yapayım dedim ve karşınıza Conan O'Brien'dan tastikli Mates of State'i getirdim. İstedim ki bütün albümleri paylaşayım ama bu aralar torrent olarak hummalı bir çalışma içerisinde dizi indirdiğim için sadece 20 mayıs 2008 çıkışlı albümlerini paylaşıyorum. Zaten beğenelim bi gerisi gelir yahu (Our Constant Concern yolda (= ). Dediğim gibi geçtiğimiz cuma Late Night With Conan O'Brien programına konuk olup bu albümden çok enerjik cıvıl cıvıl bi parça söyleyip beğenimi kazandılar ve sizlerin huzuruna sunmamı sağladılar. Kori Gardner ve Jasen Hammel piyano ve bateriyi o kadar iyi kullanıyorlar ki gitar sesinin olmaması hiçte sırıtmıyor.

iyi günler dilerim efendim.
Link

Kaki King - Everybody Loves You


Tekrar buraya yazmak güzel bişey bunun için sevgili Patatese teşekkür ediyorum. Bayan King geçtiğimiz mayısta (yanılmıyorsam.) İstanbul'da harika bi konser verip (burasını tamamen salladım) gitardan böyle sesler de mi çıkar yahu dedirtti. Toplamda 6 albümü var. Hepsinden iyisi Everybody Loves You en müthişi. Everybody Loves You'da Kaki King o mükemmel ötesi sesiyle hiç katkıda bulunmamış. Nasıl tarif edilir ki, ama genede yapıcam. Çok az insan gitarın telleriyle ellerini dans ettirir bu da öyle bişey, sanki mutlu edici, rahatlatıcı, huzur verici bi yanı var. Bazen ses çoğalıyor bazen alçalıyor bazen ince bazen kalın çıkıyor, bazende koşan bi tavşana yetişmek istercesine hızlı bazen de uyku sersemi biri kadar yavaş ama sıkılmak olasılık dışı. Albüm hakında en son bişey ekliyorum bu albüm sokaklarda koşarken bağırma hissi uyandırabiliyor aman diyim!..
Heh unutmadan Kaki King'in gerçek adı Katherine Elizabeth King.
Hoşçakalın efendim.
link!

The Tallest Man On The Earth


Dünya'nın en uzun adamının 1.80 boyunda olduğunu söylesem inanır mıydınız? Ama öyle, hem de İsveçli. Dünya'nın en ilgi çekici ülkelerinden birisinde yaşıyor. Gitarı var üstelik. Shallow Graves albümünü 2008 yılında çıkarttı. Bu albümün kaydını basit bir kaset çalarla yaptığını okumuştum, zaten yer yer çatlayan seslerden bunu anlamak zor değil. Peki bu kayıtın basitliği, gitarın oturup çalınmış olması, üzerinde teknik oynamalar olmaması "dünyanın en uzun adamı"'nın müziğini nasıl etkiliyor? Şöyle söyleyeyim; az önce pencereme oturdum, bir bardak kahve yaptım kendime, 1.80'lik dev ilk olarak I Won't Be Found çalmak istedi, tamam dedim ona, daha sonra dedim ki "ufaklık, Where do My Bluebirds?" , kırmadı beni "hemen abi ne demek" dedi. Çok sıcak birisi seviyorum. Odama gelir, gider böyle arasıra.
O kadar uzun ki; uzaya çıkıp Bob Dylan gezegenine gidiyor, ordan bi kaç melodiyi evime getiriyor.
I can't believe this is from Sweden!!

Avey Tare & Kría Brekkan - Pullhair Rubeye


Animal Collective'dan tanıdığımız Avey Tare (David Portner) ve onun eşi, aynı zamanda eski múm elemanı olan Kría Brekkan (Kristín Anna Valtysdóttir) ile birlikte Pullhair Rubeye'ı 2007'nin Nisan ayında piyasaya sürdü. Avey Tare ve Kría Brekkan'ın birlikte vokallere katkı yaptıkları bu albümde her ikisinin grubundan da esintiler taşıyor.
(Devamı)
Pullhair Rubeye

Forth


Merhaba! The Verve geri döndü! Hem de nasıl döndü! Onları tanımayan yoktur sanıyorum. Britpop'un en önemli isimlerinden. Yayınladıkları Urban Hymns albümüyle "efsane grup" yakıştırmasını sonuna kadar hak eden bir grup.
11 yıl aradan sonra karşımızda "Forth" ve tekrar "The Verve".
Bu 11 yıl içinde, Richard Ashcroft'ın ilkini 2000 yılında çıkarttığı üç solo albüm The Verve'ün yerini dolduramayacak "öylesine" işler oldu. Hayranlarını hayal kırıklığına uğrattı, ve bu yeni albüm için heyecanlanmayan hayranların ortaya çıkmasını sağladı. Bir o kadar da Ashcroft ve tayfasından yeni bişeyler duymayı özleyen vefakar hayran kitlesi de vardı(Devamı)
Download

Louise Attaque

Efendim geçenlerde şöyle yeni neler yazılmış diye bakmak için bi girdim baktım ki milattan öncelere dayanan tarihte yazmışım en son yazımı. Hemen oturdum tabi bişeyler yazayım diye, o sırada dinlediğim louise attaque'ı kurban seçtim ama bu sefer farklı bi albümle. Daha önce A Plus Tard Crocodile için bir tam sayfa yazı yazmıştım sonra üşendim tekrar bloga yazmayı bıraktım bi köşeye, sonra yazarım diye. Sonra "ben neden ilk albümünü dinlemedim" dedim. Hemen indirdim Louise Attaque'ı tabi bu olaydan 10 gün sonra ancak fırsat bulupta oturup dinleyebiliyorum. Bu grubun bende yeri farklıdır birazcık. Bi ara Edith Piaf'a sardığımda tesadüfen internette bi keşif turunda rastladım Louise Attaque'a hemen indirdim albümü. Tabi benim bilgisayarımın klasörlerinde kütüphanelerin uç bucak köşelerinde tozlu kitaplar gibi kaldı bir süre. Baya sonra bu neymiş dedim dinlemeye başladım hasta kaldım. Louise Attaque'ın kendi adını taşıyan ilk albümleri 1994'te kurulan fransız rock grubu(kimileri folk rock olduğunu savunuyor kimileride bunu saçma buluyorlar sanırım grup 2. kezde dağılıncaya kadar devam edicek bu tartışmalar. Grubun bu albümü iki buçuk milyon kopya satmış ve (herkesin ortak bir görüşü) Fransa'dan çıkan en iyi gruplardan birisi olduğu şeklinde. Prodüktörlüğünü Gordon Gano üstlenmiş(zaten kötü bişey çıkması imkansız). Bu kadar wikipedia bilgilerinden sonra asıl konuya gelelim. Çok farklı bi albüm Louise Attaque en başta eğlenmeliyim ve daha sonra kesinlikle fransızca öğrenmeliyim gibi düşüncelerle albümdeki dakikalar dakikaları kovalıyor. Fakat aynı şarkının bi benzerini bulmak imkansıza yakın. Zaman zaman keman sesleri sözlerin tamamlayamadıklarını dile getiriyor. Arada müzik duruyor ve fransızcayla başbaşa kalıyoruz. Yani başta yaptığım gevezelikler albüme gelince duruyor, çünkü gerçekten harika bişey ve herkesin kendine farklı bi pay çıkarması gerektiğini düşünüyorum.
Link

Erlend Øye - DJ Kicks


Erlend Øye Elektronikalar Diyarında: Bölüm 2
Dj Kicks 1995'den beri var olan bir oluşum. !K7 plak şirketinin, müzisyenlerin bir de djlik yeteneklerini görelim diye ortaya attığı bir proje. Bugüne kadar Dj Kicks albümü çıkartan müzisyenler ve gruplar arasında ilk olarak göze çarpanlar; Four Tet, Thievery Corporation, Kid Loco, Nightmares on Wax, Hot Chip, Daddy G, Burial ve Erlend Øye oluyor.
Erlend Øye'nin Dj Kicks'i 19 Nisan 2004 günü piyasaya çıkmıştı.
Morrissey'in "To died by yourside it's such a heavenly way to die" dediği The Smiths şarkısı There is a Light And it Never Goes Out'ı da barındıran bu " djlik hadisesi" albümdeki vokalleri Erlend'in kendisi yapıyor.
Tek şarkı atlatmadan 17. şarkının sonuna kadar dans ederek götüren bir mix hazırlamış Erlend. 5. şarkıya geçmeyi zorlaştıran Phoenix Mix'i If I Ever Feel Better'a dikkat etmenizi öneriyor, albümün linkini veriyorum.
Buyrun.

Mogwai - Batcat


The Hawk Is Howling, 22 Eylül'de çıkıcak olan Mogwai albümünün ismi. Batcat de albümün ikinci şarkısı. Bu şarkıya bir klip çekmişler, Myspace sakinlerine de "izleyin" demişler.
Mogwai çoksever birisi olarak, nasıl bi heyecanla izlediğimi/dinlediğimi siz tahmin edin.
Bu albümün çıkacağı günü düşünüp, heyecanlanmayanlar! Türkpop müziği dinlesinler! şüphesiz ki; onlar cehennemde yanacaklar.
Albümün tracklist'i şöyle olucak;
1. "I'm Jim Morrison, I'm Dead"
2. "Batcat"
3. "Danphe and the Brain"
4. "Local Authority"
5. "The Sun Smells Too Loud"
6. "Kings Meadow"
7. "I Love You, I'm Going To Blow Up Your School"
8. "Scotland's Shame"
9. "Thank You Space Expert"
10. "The Precipice"

Emilíana Torrini - Me and Armini


Emilíana Torrini Davídsdóttir. Bildiğimiz adıyla Emiliana Torrini. İzlanda'nın çıkarttığı önemli müzisyenlerden birisi. Bir zamanların Gusgus üyesi. İzlanda adının ta buralara kadar gelip dilimize pelesenk olmasına yol Björk gibi sevimli, minik bir insan. Hayır, herkesin yaptığı gibi -bir zamanlar benim de yaptığım gibi- İzlanda'yı övmeye girişmeyeceğim ve İzlanda'nın ne kadar şahane bi yer olduğu hakkında tek bir şey yazmayacağım. Herkesin bi İzlanda aşkı var nasıl olsa. Henüz bana bu ülkenin adından gına gelmeden;
"Lütfen, İzlanda'nın bokunu çıkartmayın, Facebook'ta hometownlarınız Reykjavík olmasın. Kendi içinizde aşık olun bu ülkeye."
Emiliana Torrini'nin yeni albümü Me and Armini 8 Eylül'de çıkıcak. Ama şimdiden Myspace'den dinlebiliyor ve hatta bazı blog sayfalarında albümün linki bile mevcut.
7. albümü olucak. İlk üç albümü yalnızca İzlanda sınırları içinde yayınlanmıştı. Üçüncü albümü Merman'da Lou Reed, Tom Waits, Stewie Wonder gibi isimlerin şarkılarını da coverlayan Emiliana'nın en beğendiğim coverı ise, aslı Simon & Garfunkel'ın olan Sound Of Silence parçasıdır.
Coverlara doymayan bu minik bayan Jefferson Airplane'den White Rabbit, Rolling Stones'dan Ruby Tuesday ve Kylie Minoque'dan Slow şarkılarını da coverlamıştı.
Love In The Time Of Science albümünü tüm dünyayla paylaşıp ününe ün kattı.
Sevgilisini bi trafik kazasında kaybedip, yaşadığı bunalım sonucu müziğe iki yıllık ara verdi. The Lord of the Rings: The Two Towers Soundtrack'inde olan ve aslında Björk'ün sesiyle kaydedilmesi gerekirken, Björk'ün hamileliği yüzünden Emiliana'nın kaydettiği Gollums Song şarkısıyla tekrar ayağa kalkmaya başardı. Bu öylesine bi kayıt oldu ki sinemalarda Björk adı geçiyordu, daha sonra yayınlanan Dvdlerde neyse ki bu hata düzeltilmişti.
Fisherman's Woman albümü Me and Armini'den bir önce çıkarttığı albüm oluyor.
Emiliana Torrini, Me and Armini'de Fisherman's Woman ve Love In The Time Of Science'da denemediği bazı şeyleri albümde denemiş. "Hey, I'm in Love" diye başlayan Jungle Drum şarkısında "rukutukugugu" seslerini çıkartıp, böylesine vokal çeşitliliği yarattığını daha önce duymamıştım.
Emiliana'nın, Björk'ün gölgesi altında kalan kadın havasından kurtulduğunun elle tutulur bir belgesi olmuş Me and Armini.
Emiliana'yı bilen bilir, ama bu albümde bilmediğiniz bi Emiliana daha var.
Düşünün; Yıl 1970 ve civarı, Fransa'da bir cafe'de oturmuş kahvenizi içiyorsunuz. Mekanın sahibi ortamda müzik olmadığından yakınıyor ve pikaba bir plak koyuyor. Plak cızırtılardan kurtulunca, tatlı bir kadın sesi geliyor. Kahvenizden bir yudum alıyorsunuz.
Evet, aklınızda çalmaya başlayan sesi düşünün ve bu albümü dinleyin.
link!

Animal Collective


Sürpriz! Animal Collective 24 Ekim'de Babylon'da. Tur programlarına şurdan bakılabilir. Animal Collective, saykodelik folk, noise rock tadında müzik yapan kaotik bi grup. Şarkılarında belirli bi ritm yakalayıp eşlik edebileceğiniz şarkıları pek yok. Vokal konusunda da pek bişey beklemeyin, bulabilcekleriniz yalnızca; çığlıklar, birbirine girmiş karışık sesler, inişler-çıkışlar olucaktır.
Deneyselliğin tavan yaptığı gruplardan birisi Animal Collective. Bünyesinde Panda Bear gibi şahane bir müzisyeni barındırıyor olması da grup için pek olumlu bi ayrıntı.
Soru; Animal Collective mi Panda Bear'dan çıkmıştır? Panda Bear mı Animal Collective'den?
İsterseniz bu soruyu pas geçin de bu dört manyak adamın yaptıkları işlerden bahsedelim.
Avey Tare, Panda Bear, Deakin, Geologist takma isimlerini kullanıyolar. Panda Bear ve Avey Tare çocukluklarından beri arkadaşlar. Animal Collective ilk olarak Spirit They're Gone, Spirit They've Vanished albümünü çıkartıyor. Avey Tare bu albümdeki kayıtlar için davulları da kullanmayı öneriyor. Kabul ediliyor ve albüm ilk olarak Avey Tare and Panda Bear adı altında çıkıyor.
Daha sonraki yıllarda da 7 tane albüm çıkartıyorlar. 9. albümün bu yıl içinde çıkması bekleniyor.
Ekim'in gelmesini sabırsızlıkla bekliyeceğiz gibi gözüküyor, ve gözüktü. Evet. Bunun şerefine 4 tane Animal Collective albümü linki veriyorum. Buyrun;
Feels
Sung Tongs
Campfire Songs
Strawberry Jam

Sigur Ros - Með Suð Í Eyrum Við Spilum Endalaust

sayın potato'nun bi yazısında bahsettiği internetin rezil bi yer olduğu ve emeğe saygının hiç olmadığına son derece içten katılıyorum fakat genede meraktan indirdim albümü elim bile titremedi.Mesele şu ki keşke bekleseydim ama hep o Gobbledigook parçası yüzünden oldu.Neyse bilmedikleri bişey onları rahatsız etmez diyip;albüm hakkındaki düşüncelerimi size aktarayım.
Með Suð Í Eyrum Við Spilum Endalaust albümünün ilk single'nı bi süre önce grup resmi sitelerinde yayınlamışlardı ve Sigur Ros'u bilenler sevenler heralde bu sefer bambaşka bir sigur ros gelecek diye sevinmişlerdir; fakat pek öyle değil.
Albümün ilk parçası (Gobbledigook) dedğim gibi bambaşka bir Sigur çiziyor kafamızda diyorsunuz tamam bu sefer kendilerini yinelemişler bambaşka bir yere yelken açmışlar.Böyle giderse bu albümde Sigur'un unutulmaz albümlerinden biri olur(muş).İkinci parçada (Inn Í Mér Syngur Vitleysingur) bu büyü azda olsa yok oluyor.Acaba bu albümde de ötekiler gibi depresif bi havamı takılmışlar bu da albümün Hoppipola'sı mı oluyor? Merak ve biraz hayalkırıklığı ile üçüncü parçaya (Góðan Daginn) geçiyoruz ve daha başında bütün düşündüklerimiz gerçek oluyor albümün bir öncekileri tekrar ettiğini anlıyoruz.Gene de albümdeki güzel şarkılardan biri olduğunu söylemeden geçemeyeceğim ama gene de pek beklediğimizi vermiyor.Geldik dördüncü parçaya (Við Spilum Endalaust); artık burda iyice hissediliyor depresif Sigur havası parçalar giderek eskiye yaklaştıkça hakkındaki yorum yazma şevkim kalmıyor. Beşinci parçanın (Festival) tam bir fiyasko olduğunu söylemeyeliyim 9 dakikalık bir işkence dinlerken kollarımı dizlerime kavuşturdum artık bitsin diye yalvardım. Şarkının adı Festival ama dinlerken hüzünlendiriyor ağlamaklı bi havaya sokuyor bütün karamsar düşünceleriniz önünüze geliyor sanki. Sanırım cin kelime oyunu yapmaya çalışmışlar ama o kadar hayalkırıklığı yarattığı için yerden yere vurulası; neyse. Altıncı olarak (Suð Í Eyrum) pek sarmasada genede Festivalden sonra biraz iyi geliyor piyano sesleri azıcıkda olsa durmu kabullendiriyor. Albümün yedinci parçasında (Ára Bátur) Jönsi'nin o puslu sesi derinden etkiliyip uzak düşüncelere daldırıyor. Nedense bana uçurumun kenarında oturuyormuşum hissi verdi. Gene de 8 dakika olması sıkıyor insanı(dayanamadım sanırım geçicem parçayı).(Ilgresi)Albümün tümüne göre değişik sayılır. Fljótavík'da eski bir şarkılarını andırıyor ama düşünüp düşünüp bulamadım daha doğrusu düşünüp bulmak için vakit harcamaya değmez dedim. En sevdiğim parçalardan biri oldu Straumnes.Sadece müzik ve 2 dakika içinde bitmesi hoş.All alright hakkında yazacak bişey bulamadım bişey hissettirmedi.
Aslında bu albüm bu kadar cümleyi hak etmez ama gene de yazdım, hala o Festival'e giydiresim var ama...
Esenlikler dilerim
Not ötesi: Dinlemek isteyenlere Gobbledigook'u indirmesini öneririm
DOWNLOAD

Black Kids - Partie Traumatic


Dans, dans, dans! Bu sıcak, sıkıcı yaz gününde yazıya nasıl başlasam, bitirdikten sonra ne yapsam diye düşünürken I'm Not Gonna Teach Your Boyfriend How To Dance With You'yu açtım tekrar. "Dance, dance, dance" diye bağırdı Reggie Youngblood.
Dediğim gibi sıkıcı ve sıcak bir yaz günü bugün, can sıkıntısı, yapıcak bişeylerimin olmaması, hangi okula gidicem yada bi okula gidibilecek miyim soruları beni deli ederken Black Kids dinlemek gerçekten iyi geldi. Yazın ortasında hasta olmamamış, yerimden kıpırdayabiliyo olsam zıplayarak dans ederdim şu an.
Bir hafta öncesine kadar odamın perdesini kapatıp (komşuların "napıyor bu çocuk deli midir, aa dansa bak, çok komik" demesini istemediğimden kapatıyorum) Hit The Heartbreakers'la başlayıp nefesim kesilene kadar dans ediyordum.
Epey zaman olmuştu bi albümü dinlerken kalkıp, zıplayıp dans etmeyeli. Uzun zamandır dinlediğim en eğlenceli albümlerden birisi Partie Traumatic.
2006 yılının Mart ayında Amerika'da kuruluyor Black Kids. Beş kişi var grupta; Owen Holmes, Kevin Snow, Dawn Watley, Ali Youngblood ve Reggie Youngblood.
2007 yılında Wizards of Ahhhs E.P.'leri yayınladıkları ilk kayıt oluyor.
2008'de de Partie Traumatic'i yayınlıyorlar.
Indie-Pop tarzında müzik yapıyorlar, Synth etiketini de verebiliriz pekala. Ama benim albümdeki bazı şarkılardan Brit-Pop tadı aldığımı söylemem kimilerine garip gelebilir.
Grup hakkında araştırma yaparken bi kaç yerde vokalin Robert Smith'e benzetildiğini okudum, hatta birisi abartıp, bu Robert Smith bile demiş. Aslında o kadar da abartı sayılmaz, çünkü gerçekten orda olmasa bile Robert Smith'i hissedebiliyoruz.
Evet. O zaman "Dance, Dance, Dance!
Link!

Erlend Øye - Unrest


Erlend Øye Elektronikalar Diyarında: Bölüm 1
Bugünkü konumuz Kings of Convenience ve The Whitest Boy Alive'dan tanıdığımız Erlend Øye'nin solo albümü Unrest. Norveçli müzisyenin albümü 2003 yılında piyasaya çıktı. Bu albümdeki her şarkı için ayrı bir prodüktörle çalıştı. Ve her şarkı ayrı ülkelerde kaydedildi.
Şarkıların kaydedildiği şehirler; New York, Connecticut, Uddevalla, Roma, Barselona, Rennes, Turku, Bergen, Helsinki ve Berlin.
Erlend Øye'nin The Rapture, The Smiths, Röyksopp, Phoenix gibi gruplara yaptığı mixlerin olduğu ve djlik konusunda ne kadar iyi olduğunun kanıtı olan Dj Kicks isimli bir toplaması da var.
Unrest kesinlikle mükemmel bir elektronika albümü. 90'ların elektro-pop gruplarını andırır bi havaya bürünüyor bazen, ama Erlend Øye orjinalliği albüme tamamen sinmiş şekilde duruyor.
Dans etmemek, şarkılara eşlik etmemek elde değil.
Link!

5:55 - Charlotte Gainsbourg

Serge Gainsbourg ve Jane Birkin'in kızı olan Charlotte Gainsbourg sanatçı bir aileden gelmesini sonuna kadar kullananlardan;fakat gerçekten yaptığı işlerde başarılı.Aslında sinema yönü daha ön plana çıksada müzik alanında da oldukça başarılı. 2006 çıkışlı 5:55 albümü onun ilk albümü değil 2 yıl önce babasının yazdığı şarkılardan oluşan Charlotte for Ever ve oynadığı 3 filmin soundtracklarının yanı sıra 2004'te Etienne Daho'nun "If" parçasında düet yapmıştır. 5:55 albümü Charlotte Gainsbourg'un bütün sinema kariyerini bir arada topladığı sinemada oldğu kadar müziktede varım dediği bunu yaparkende oldukça ünlü kişilerden yardım aldığı bir albüm.Fransız ikili Air,İngiliz müzisyen Jarvis Cocker,İrlandalı Neil Hannon ve Radiohead'in prodüktörlüğünü yapan Nigel Godrich ile brlikte çalışmış.Albüm çıktığı zaman tüm avrupada patlama yapmış.The Song That We Sing parçası 2007 Rolling Stone 'nun en iyi 100 parçası sıralamasında 78. yer aldı.
1 "5:55"
2 "AF607105"
3 "The Operation"
4 "Tel Que Tu Es"
5 "The Songs That We Sing"
6 "Beauty Mark"
7 "Little Monsters"
8 "Jamais"
9 "Night-Time Intermission"
10 "Everything I Cannot See"
11 "Morning Song
DOWNLOAD

Ugly Casanova - Sharpen Your Teeth


Modest Mouse'un sesi Isaac Brock. Ve sesini verdiği başka bir grup daha; Ugly Casanova!
Bu grupta başka bir tanıdık daha var; The Black Heart Procession'ın esas oğlanı Pall Jenkins.
Ugly Casanova'nın yayınladığı sadece bir albüm var. Sharpen Your Teeth'in çıkış tarihi 2002.
Baby's Clean Conscience ve Parasites isimli iki şarkıyı Modest Mouse'un stüdyolarında kayıt edip Diggin Holes b/w Babys Clean Conscience adında bir E.P.'yi 2002 yılında yayınlıyorlar.
Aynı yıl içinde de Sharpen Your Teeth'i piyasaya sürüyorlar. Albümde 13 şarkı var. Barnacles'la başlıyor, bu başlangıç albümün ne kadar iyi olduğunun bir kanıtı gibi.
Böyle bi oluşumun sadece tek bir albüm yayınlayabilmiş olması üzücü.
Albüm genel olarak, deneysel denebilecek ritimler, çok sık olmasa da bi görünüp giden elektronik tınılar, Modest Mouse'un havası ve indie diyince akla gelen gitar tonlarının karışımıyla ortaya çıkmış bir tat veriyor.
Ugly Casanova'nın last.fm sayfasına bi kullanıcı şöyle bi not yazmış; "A little over a year or so ago, I met Isaac after a Modest Mouse show. I asked him about the future of Ugly Casanova, and he said there'd be a new album eventually. So at least he wants to do it (that is, if he wasn't just lying to me to make me feel better)"
Eğer ikisi de yalan söylemiyorsa ne ala. Bu albümü dinledikten sonra merakla yeni albümü beklemeye başlayabilirsiniz.
link!

Metallic Falcons - Desert Doughnuts


CocoRosie grubunun Sierra'sı ve arkadaşı Matteah Baim 6 haziran 2006 yılında Metallic Falcons isimli grubuyla yeni bir albüm çıkarttı (tarihe dikkat). Albümün ismi Desert Doughnuts. Antony Hegarty ve Devendra Banhart albüme katkısı olan iki ünlü isim.
Sierra Casady olduğu için CocoRosie tadı beklememesi gereken bi albüm. Tatlı pop melodileri umanların kolay kolay ikinci şarkıya geçemeyeceği türden. Daha çok David Lynch filmlerinden çıkmış bir hava hakim. Eraserhead başlarken Journey'in çaldığını hayal edebiliyorum.
Gayet karanlık bir havada ilerliyor albüm. Boğuk sesler, Sierra'nın ürküten vokali dinleyenleri karanlık sulara çekiyor. Maskelerinin arkasına gizlenmiş bu ikilinin yaptığı müziği dinlerken gerilmemek elde değil.
Link!

Where are the angels?
They dissapear.
One after the other.
Like the indians.
Like the broken face of the moon.
Oh disparu.
Oh disparu.

Search

 
◄Design by Pocket► Distributed by Blogspot Templates