24 Ocak 2010 Pazar

Slow Club

24 Ocak 2010 Pazar 1


Eğlenceli şarkı sözleri ile yani bazen gülmekten kendimi alamasam da İngiliz usülü folk rock ikilisi Charles Watson (vokal & gitar) ve Rebecca Taylor (vokal, gitar, perküsyon) Slow Club isimli grup içinde 2006 yılından beri icraat içindeler. Sheffield’li grup Lonely Hearts’dan çıkmışlar hem de.

Grupların ilk keşfi hayli önemli olsa gerek… Yani yaptıkları reklam… Hangi festivallerde oldukları, hangi plak şirketi le çalıştıkları falan. Pek de önemsiz gelse de şimdi, nasıl ve ne şekilde kulağa gelip de sevdirmek şu denizde kum misali piyasa da gerçekten zor. Slow Club için de muhtemelen. İngiltere’den çıkıp dünya müziğini yönetmek çok kolay olmamıştır mesela Pink floyd’a ya da yeni nesil bir grup Radiohead’den. Slow Club o kadar iddalı bir müziğe, dünyayı değiştirmeye, barışı bulmaya çalışmıyor ki. Çimlere gidelim, bulutları bir şeylere benzetelim, ilişkimizi yeniden gözden geçirelim, beraber kahvaltı edip güzel bir filmle güne başlayalım, sonra o karakterleri bütün gün sürdürelim…

Hoş dönüp baktığımızda barışı, değişen dünyayı çok aradık. Ama hala olmayan bir şey.
Slow Club, barışı getirmese de şişelerle, sandayelerle, tahtalarla yaptığı ritimler minimalistliğine reçel sürsün! İnsalara gülümseme ve ya.

Chuck dizisinin ikinci sezon finalinde “Christmas Tv” ile duyulmuş olsa gerek. Çünkü artık diziler şahane müzikler taşıyabiliyor. Eskiden romantik sahnelerde duyulan ince piyano ya da biraz daha erotik sahnelerdeki saksafon sesi, artık pek çok indie, folk ve rock grupları tarafından ele geçirildi!

Bize de gün doğdu!

İki ep, bir albüm, birden çok singleları var gibi. 2009’da Yeah So albümü ve 2007’deki Christmas, Thanks for Nothing ve 2008’de Let's Fall Back in Love ep ile piyasa da Moshi Moshi plak şirketinden dünya müziğine hediye.

İşte video.



Viral* virüs(lü).

19 Ocak 2010 Salı

Coachella 2010 line-up

19 Ocak 2010 Salı 0
Giden olurmu bilinmez ama line-up açıklandı...


















12 Ocak 2010 Salı

Okkervil River - The Stage Name

12 Ocak 2010 Salı 0

Selam! Öncelikle uzun zamandır yazamadığım için blogu takip eden ve yazan arkadaşlarımdan özür dilemek istiyorum. Neden yazamıyorsun diye sorarsanız da imkansızlık cevabını verebilirim. Okkervil River'in Austin'li bir indie rock grubu olduğunu biliyoruz o yüzden direk The Stage Name'den bahsedeceğim. Albüm alışıldık çizgiden çıkmadan eğlenceli bir ziyafet sunuyor. Grubun hızla giden şarkıları bir anda yavaşlatması ve yavaş gidenleri de bir anda eğlenceli bir havaya büründürmesi bu albümde de devam ettiğini söyleyebilirim. Her ne kadar bu özellikleri barındırsa da albüm yenilikçi bir şey vaat etmediğinden Black Sheep Boy albümünün gölgesinde kalmaktan kurtulamıyor. Benim kanaatimce Okkervil River da albümden pek memnun olmamış ki hemen bir sene sonra The Stand Ins.'i piyasaya çıkardılar.

myspace/okkervil river

10 Ocak 2010 Pazar

Bolt Action Five (Is Dead)

10 Ocak 2010 Pazar 0



Bolt Action Five, kendilerini endüstriyel pop kategorisi altında tanımlayan Londra çıkışlı -eski- bir indie rock grubu. 2006'da kurulmuş ve 2008 yılında dağılmış (fazla imaj derdine düşmekten olması mümkün gibi) hatta albümsüz fakat wikipediye adını yazdırmış bir ün aralığında bir grup; denemeye değer, zira gene aynı ün derecesindeki dergilerce synth heavy urgent space-indie magic şeklinde tanımlanan bir müzik yapmışlar zamanında. Hadouken!, Shitdisco, Late of the Pier, Clor, Test Icicles (Bolt Action Five'ın 'Think Fast' adlı şarkılarında bu tadı almak mümkün), Klaxons, Metronomy ve M.I.T. karışımı tadındaki grubun eski üyeleri şimdi Fables ve Danimal Kingdom adlı projelerde takip edilebilir:

http://www.myspace.com/fablesmyspace
http://www.myspace.com/kingdomofdanimal



ve Bolt Action Five'ın bağımlılık yapabilen parçası 'Can The Freedom Regulate The Volume?':

9 Ocak 2010 Cumartesi

Charlotte Gainsbourg

9 Ocak 2010 Cumartesi 4
Herkes Charlotte Gainsbourg'u tanıyor değil mi? Kim olduğunu anlatmama gerek var mı? The Science Of Sleep'i de mi izlemediniz yoksa? Tamam, hepsini geçtim; Serge Gainsbourg ve Jane Birkin'in efsane aşkı? Eğer kim olduğunu bilmiyorsanız, biraz yorulun ve araştırın. Bu zamana kadar yaptığınız tembelliği telafi edin. Charlotte Gainsbourg 2. albümünü yayınladı. Aslında 3. sayılabilir. Kendisi daha 15 yaşında bir kız çocuğuyken, babasının şarkılarını söylediği Charlotte For Ever albümü pek de dikkate alınası bir albüm değil. 2. albüm Beck'in katkısıyla ortaya çıktı. İlk albüm de Air ve Jarvis Cocker desteğiyle çıkmıştı. Yeni bir albümde bir Guy Garvey parmağı olur mu diye düşünmedim değil. Ama tabii ki böyle bir şeyin gerçekleşmesi pek mümkün değil. Charlotte Gainsbourg'a karşı ne kadar bir sempatim olsa da, en sevdiğim müzisyenlerden birisi olan Guy Garvey'in böyle bir albüm yapmaya pek sempatiyle bakacağını sanmıyorum. Ama insan yine de merak ediyor. Beck, Air ve Jarvis Cocker gibi übermensch'lerin katkısıyla böyle bir şey ortaya çıkıyorsa, diğer bir übermensch Guy Garvey'le neler yapardı diye. Charlotte Gainsbourg'u tanımayanlar, hala araştırmadınız değil mi? Yazının bitmesini mi bekliyorsunuz yoksa? Tamam, peki o zaman. Küçük bir bilgi size; Charlotte Gainsbourg, Serge Gainbourg ve Jane Birkin'in arasında geçen, ve kült film olası aşkın meyvesi. Bu yüzden kendisinin de insan üstü yeteneklere sahip olması gerektiği gibi bir fikir var ortada. Tamam, oyunculuk açısından iyi bir yeteneği var, şarkı söylemesi de bir o kadar iyi. Ama çıkarttığı bu iki albümde de başkalarının şarkılarını söyledi. Kendisinin çok iyi bir solist olduğunu söyleyebilirim, ama müzisyen olduğunu kabul edemem malesef. Yeteneği olmadığından değil, kendisinin piyano çaldığını ve müzik bilgisinin olduğunu biliyoruz. Albümlerinde neden böyle bir yol seçtiğini anlamaya çalışmak, sizi biraz paranoyakça düşüncelere sevk edebiliyor. Örnek olarak; Pazarlama stratejisi? Air, Jarvis Cocker ve Beck sevenlerin de Charlotte Gainsbourg'a kulak kabartması? Bu müzisyenlerin, insan üstü olduğu sanılan bu kadının albümüne destek vererek, çorbada tuzum olsun da, bu süper insanın bulunduğu yerde benim de payım olsun mantığı? Ya da sadece Serge Gainsbourg ve Jane Birkin'e olan hürmet? Hepsi benim saçma fikirlerim olabilir tabii. Bunların dışında, 2009 tarihli IRM kötü bir albüm mü? Kesinlikle değil. Bünyede 5:55 etkisi yapmasa da dinlemeye değer. Bir Beck albümünü Charlotte Gainbourg yorumuyla dinliyormuş gibi bir tat var ortada. Heaven Can Wait çıkış şarkısı olarak seçilmişti. Klibinin güzelliğine kapılıp, onlarca kez izleyip, dinledikten sonra bu şarkının gerçekten iyi olduğuna karar verdim. Şarkının sözlerini de güzel kelimesiyle açıklamak yanlış olur. Daha iyi bir kelime düşünün ve güzel kelimesinin yerine onu koyun. Bu albümde dikkatimi çeken bir diğer şarkı da Me and Jane Doe oldu. Anti-folk akımının kıvırcıklı saçlı, garip kadını Kimya Dawson'ın şarkılarını andırıyor bu şarkı. Bu sebepten olsa gerek, bu şarkıyı da albümün güzel şarkıları arasına ekledim kendi çapımda. IRM ve Master's Hand de es geçilmemesi gereken şarkılar.2009'un son anlarında çıkan bu albüm kesinlikle dinlenmesi gereken bir albüm, fakat söylediğim gibi ortada bir 5:55 durumu yok. Şimdiden söyleyeyim de üzülmeyin.

Espers


The Demolished Man. Alfred Bester'ın 1953 tarihli kitabının ismi. Türkçeye Yıkım'a Giden Adam olarak çevrilmiş. The Demolished Man filminin de senaryosu bu kitaba dayanır. Ben Reich'ın 24. yüzyılda planladığı bir cinayetle başlar kitap. 24. yüzyılda cinayet çok ütopik kavramdır, 21. yüzyıldan beri kimse öldürürmemiştir çünkü. Fakat başarılı olur. Rakip şirketin kurucusu, başkanı her şeyi olan Craye D'Courtney'i, teklif edilen birleşme teklifini kabul etmediği için öldürür. Ya da Ben Reich öyle sanar. Peşine düşen, kafasına koyduğunu yapan, güçlü karakterli bir polis olan Lincoln Powell bu işin peşini bırakmaya niyetli değildir. Bir Esper olan Lincoln Powell zihin okuyup, karşısındaki diğer esperlerle ağzını açmadan konuşabilirdi. Esperlerin böyle bir özelliği vardı. Bu özellik sayesinde Ben Reich, Powell'dan, dolayısıyla kanundan kaçamayacaktır. Ama cinayeti işleyebilmesini sağlayan şey de, bir kaç esperin kendisine yardım etmesi, ve Reich'in öğrendiği, esperlerin kafasını karıştırmasını sağlayan aptal bir şarkıdır. Evet, grubun ismi bu kitaptan geliyor. Esper'in tam anlamı "extra sensory perception" şeklinde. Espers, Amerikalı bir grup ve 2002'den beri ortalardalar. Bu zamana kadar 4 tane albüm ve ep çıkartmışlar. En son çıkan albümleri 2009 tarihli III. The Weed Tree de ep şeklinde yayınlamış tek kayıtları. Bu Ep'nin kapağındaki, ağaç ve tohumlar gayet keyifli duruyor. Ve kapağı hoş bi hale getiriyor. Albümdeki şarkılar genel olarak yavaş bir havada ilerliyor. Folk tanımını rahatlıkla kullanabileceğimiz bir grup. The Weed Tree EP'sindeki Rosemary Lane ve Flaming Telepaths bence en güzel Espers şarkılarından. Flaming Telepaths 9 dakikalık bir şarkı. Ama en ufak bir sıkıntı, bayıklık barındırmıyorlar içinde. Şarkının her saniyesi ayrı bir zevkle dinleniyor. Geçtiğimiz aylarda Bant Dergisinin organize ettiği gecede Ghost grubundan Masaki Batoh ile Espers'dan Helena Espvall birlikte sahneye çıkmışlardı. Malesef izleme fırsatı bulamadım. 2009 yılı içersinde kaçırdığım için üzüldüğüm konserlerden birisidir. Grouper, Wildbirds & Peacedrums, M83 ve Oi Va Voi da diğerleri. Espers, çok şaşalı bir grup değil. Çıkacakları konser için bir milyon dolar istemiyorlar, sadece sahneye çıkıp şarkılarını çalıyorlar. Şarkıları da gayet basit, daha doğrusu sade. Bu sadeliği de en iyişekilde kullanıp, kulaklarımızın pasını siliyorlar. Bağımlılık yapabilecek bir grup.

3 Ocak 2010 Pazar

Soundgarden Yeniden Aramızda!

3 Ocak 2010 Pazar 0
Chris Cornell; "Grunge’ın şövalyeleri yeniden sahada."



Grunge müziğin bilinen haykırış ve riff tedarikçisi Soundgarden grubu toplamış durumda. 1 Ocak 2010 günü Chris Cornel’ın Twitter sayfasında hayranlarının e-posta ile haber verilen yeni sitesinin de linkini ekleyerek yazdığı gibi, “12 yıllık ara bitiyor ve işimize geri dönüyoruz. Grunge’ın şövalyeleri yeniden sahada.”

Elle tutulur birleşme detayları aslında şimdilik oldukça zayıf olsa da, Billboard bu Seattle’lı grubun –vokalde Chris Cornell, gitarda Kim Thayil, basta Ben Shepherd ve bugünkü Pearl Jam davulcusu Matt Cameron- ilk bahar ve yaz döneminde festivallere katılacağını bildirdi. Soundgarden 1984’te başlayıp, 1994’te Superunknown ile üne kavuşmuş ve 1997’de yollarını ayırmıştı. Dörtlü o günden sonra beraber çalmadılarsa da Cameron, Thayil ve Shepherd bazı Soundgarden parçalarını geçen martta çaldılar ve Cornell The Temple of the Dog klasiği “Hunger Strike”la ekimde Cameron ve diğer Pearl Jam tayfasıyla Los Angeles’ta katılmıştı.

Bu birleşmenin en büyük sorusu ise 2010’da Pearl Jam ile pek çok konseri olan Cameron çoktan Line Up’ı hazırlandı ve geçenlerde Yeni Zelanda web sitesine Soundgarden’ın geleceği hakkındaki sorulara, “Bir grubu yeniden toplamak aklımdaki son şey.” şeklinde cevap verdi. Ama en azından Chris Cornel muhtemelen 2010’da Timbaland tarafından solo albüm çıkarmayacak ya, biz buna minnettarız.

Ryan Dombal tarafından 2 Ocak 2010’da yazılmıştır.



Pitchfork sitesinden alınmıştır. İyi-kötü çeviri yapmaya çalışsam da hatalarımı mazur görmenizi dilerim. İşte gerçek linki.

Search

 
◄Design by Pocket► Distributed by Blogspot Templates