2 Şubat 2011 Çarşamba

Julianna Barwick - Florine

2 Şubat 2011 Çarşamba 0

Ambiyent, dream pop karışımına biraz da Folk eklenmiş hali olan Julianna Barwick’in 2009 yılında çıkarmış olduğu bir Florine isimli albümü, pek fazla talep görmemiş olsa da içselliği ile dinlenmeyi fazlasıyla hak etmiş görünüyor. Yeni nesil müziğin cenneti Brooklyn’den gelen derin okyanus seslerine karşın sanırıya sebep veren inlemelerle ilerleyen albüm.

Deneyselliğinin yanı sıra, derinden gelen vokalleriyle birlikte zaman zaman başka enstürman duymayı beklerken insan sesinin mükemmelliğine eğiliyor ister istemez. Ancak arkada sintizayzır, piyano dokunuşları ve bazen gitar belki. Aklın Hristiyan korku filmlerinde kalması şaşılamaz, korkuyu duymamak elde değil o anlamda. Bu tarz müzikler için kullanılan kelimeler ne kadar kısıtlı olsa da, her bir kimse için yeni şeyler çıkacağı aşikar.

27 Ocak 2011 Perşembe

Sea of Cowards

27 Ocak 2011 Perşembe 0

Jack White'ın elini attığı her işin altına dönüştüğü bir çağdayız. Süper grup olarak adlandırılan (Queens of the Stoneage, The White Stripes, The Kills, The Raconteurs elemanlarının bileşimi olan bir gruptan söz ediyoruz ne de olsa) The Dead Weather için de bu durum sürpriz olmadı. Grubun müziğinin günümüz müzik dinleyicisi tarafından ne derece anlaşıldığı tartışılabilir olsa da Sea of Cowards 2010'un tartışmasız en iyi albümlerindendi. İlk albümleri 'Horehound'un garip ve farklı tarzının birkaç seviye atlamış bir devam albümü olarak tanımlanabilir 'Sea of Cowards'. Albümün ilk single'ı 'Die by the Drop'a gelince; Jack White'ın, "düşündüklerinden daha sert olduğunu" söylediği parçanın videosunun da Floria Sigismondi imzalı olacağı duyulur duyulmaz işitsel olacağı kadar görsel bir şölen de olacağı belli olmuştu.

Hem müzikten, hem sözlerden, hem Alison'ın, hem de Jack'in yaptığı vokallerden anlaşılacağı üzere albüme genel olarak bir öfke duygusu hakim. Zaten 'Sea of Cowards' başlığı da, Jack White'ın her koşulda dile getirdiği internet nefretiyle ilgili. White, İngiliz The Sun gazetesine yaptığı açıklamaya göre, albüm başlığını internette fake nickname'lerin ardına saklanıp büyük laflar eden korkaklara ithafen seçmiş. Yeni jenerasyonun sorumluluktan ve ettiği sözlerin arkasında durmayı bilmediğinden, gerçek isimlerini açıklamaktan duydukları korkudan bahseden White'ın açıklaması, albümün öfkeli tavrını biraz olsun aydınlatıyor. Grubun sınırlı sayıda ürettiği plakları, veya sürpriz konserlerini tek tük plaklara kaydederek pazarlaması, ve Jack White'ın tüm gruplarının takibi için 'The Vault' adında parayla üye olunabilen bir sistem kurması; grubun ticari yönünün mü yoksa gerçekten de ruhsuz bir modernleşmeye karşı tavırlarının mı öne çıktığı konusunda kafalarda soru işaretleri yaratıyor.

'I love you the most, I do/When you're so close to me/I can smell the gasoline' (Gasoline) ve 'I'm like a newspaper/You can't read me', 'Yeah, you act like you know what you're talking about' (Lookin at the Invisible Man) gibi eleştirel sözler içeren albümün genel felsefesini özetleyebilecek olan da yine albümden bir söz olan 'I'm gonna take you for worse or better' gibi gözüküyor.

Spontane bir müzik projesi olarak başlayan The Dead Weather elemanları, pek çok platformda artık kendilerini bir projeden öte bir grup olarak gördüklerini söylüyorlar. Bu tezlerini kanıtlayan ikinci albümleri 'Sea of Cowards'a gelince; Jack White'ın dua edişini duyacağınız 'Old Mary' ile Alison Mosshart'ın bayağı iyi bir performans sergilediği 'Jawbreaker', grubun ikinci single'ı 'Blue Blood Blues', 'The Difference Between Us', 'Hustle and Cuss'; (yer yer rahatsız edici efektler ve vokalleri (bkz. 'I'm Mad') bünyesinde barındırsa da) kısaca 11 şarkılık albümün tamamı şiddetle tavsiye edilir.



Die by the Drop:

Surfing the Void




2007 yılında 'Myths of the Near Future' albümleriyle başta İngiltere olmak üzere tüm indie rock dünyasını sarsarak 'nu-rave' olarak adlandırılan indie türünün öncülüğünü eden Klaxons, 3 seneden sonra 10 parçadan oluşan yeni albümleri 'Surfing the Void'i, piyasaya sürdü. Kapağında elemanlardan Jamie Reynolds'ın astronot kılığına sokulmuş kedisi Orphee'nin bulunduğu albümün; dubstep, dans müziği ve folk müzik etkisi altında kaldığını söyleyen grup, en büyük özellikleri olan fütüristik tarzlarından ödün vermemiş gözüküyor.

Ama yine de glowstick ve renkli giyim akımına ilham veren tarzlarının veya debut albüm 'Myths of the Near Future'daki büyülü etkinin varlığının korunup korunmadığı tartışılabilir. Korn ve Slipknot gibi metal gruplarının prodüktörlüğünü yapmış bir isimle, Ross Robinson'la çalışmaları başlı başına şok etkisi yaratmış bir haberken, başta NME olmak üzere birçok indie müzik dergisinin bu 3 sene boyunca gruba desteğini esirgemeyip yeni albüm yapmaları için adeta üzerinde baskı uyguladığı grup, bu baskının altında ezilmiş olabilir mi?

Albümden çıkan ilk single, 'Echoes', tam Klaxons'tan beklendiği gibi olmasa da, onlara yakışır bir hit. Fakat yine de Türk filmine benzeyen kliplerinin komik kaçmadığını söylemek yerinde olmaz. Bir diğer single'ları 'Flashover' ise tam anlamiyla ilk albümü özleyenlere, gürültülü ve tempolu bir Klaxons hiti. Özellikle nakaratıyla akılda kalan Twin Flames şarkısı ise, tam kendilerinden beklenecek, "felsefik yaklaşımımızı koruyoruz" mesajı tadında bir videoyla ses getirdi. Yönetmen Brian Yuzna'nın '89 yapımı 'Society' filminden esinlendiklerini ekleyen grubun videosu için, esinlenmek biraz naif bir tanım olarak kalabilir; zira, filmin neredeyse aynısı dedirtecek değişik beden görüntülerine sahip 'Twin Flames'. 'Future Memories', 'Same Space' gibi 'Chypherspeed' de 'sci-fi space' gibi tanımları bulabileceğiniz, Klaxons tipi bir parça.

Kısaca yeni albümün beklentileri aşağı yukarı karşıladığını söylemek yanlış olmaz. Ama kendilerinden beklenen ilk albümü aşma başarısını gösterip göstermedikleri ve medyanın Klaxons üzerindeki yoğun ilgisinin ilk albüm kaynaklı olup olmadığı tartışılır. Klaxons'ın ilk albümü "Surfing the Void" olsaydı, acaba günümüz indie piyasası bugün nerede olurdu merak etmeden edemiyor insan. Basit bir Google aramasıyla da 'Surfing the Void' albümünün birkaç 'Most Disappointing Albums of 2010' listesine zirveden giriş yaptığı görülebilir. Pek çok müzik dergisinin ortak görüşü olan, 'Klaxons güzel ve sakin bir albüm yapmış, ama iyisi mi siz yine de dans ayakkabılarınızı çöpe atmayın, bir sonraki albümde ne olacağı belli olmaz' yaklaşımı ise, grubu bu sefer de 3. albüm öncesi stresine sokacağa benziyor.


Klaxons - Twin Flames:

12 Kasım 2010 Cuma

Laura Marling'ten 2 Parçalık

12 Kasım 2010 Cuma 0
Britanyal halk müziğin ve ya bildiğimiz hipster tabiri ile brit-folk’un süper çocuğu Laura Marling iki harika şarkıyı yorumlamış bu ara. Yılın çalışkanı Marling'in bir de Mumford & Sons ve Hindistanlı bir müzisyen olan Rajasthani ile kendi şarkılarını tekrar yorumlamışlardı, hatırlayacak olursanız. Epey de eğlenceliydi.


Albüme dönecek olursak, birisi Jackson C. Frank’in “Blues Run the Game”

Diğeri ise şahane Neil Young’ın “The Needle and Damage Done” şarkısı.

Prodüktörlüğünün ise Jack White’ın yapması zaten mutluluğumuzu arttırmadı mı?

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Hey Rabies

7 Ağustos 2010 Cumartesi 0

Berk Çakmakçı yeni bir projeyle karşınızda! Bu seferki ismi Hey Rabies.

I Create Soundscapes ile tanıdığımız Berk, daha sonra Soft Gates isimli projesinde sesler ile oynamaya devam etmişti.
Şimdi de Hey Rabies'in bol noisy müziği ile kulaklarınızın pasını siliyor.

F91W isimli güzelim kollektifin en verimli müzisyenlerinden birisi olduğunu zaten herkesin bildiği bir durum.
I Create Soundscapes ismi altında, Atlas Sound konserinde birlikte çalacak kadar da kendisini ve yeteneğini kanıtlamış birisi.

En son Soft Gates için, en iyi Berk Çakmakçı projesi demiştim. Ondan önce de ICP'nin baya iyi olduğunu düşünüyordum.
Şimdi, tartışmasız Hey Rabies diyorum. Umarım Berk yeni bir projeyle karşımıza çıkmaz da, ne dediğini bilmeyen adam halinden artık kurtulurum.

Bu aralar F91W kollektifindeki sanatçıların yaptığı işleri, daha bir keyifle dinliyorum. Kimisini daha yayınlanmadan dinleme şansım oluyor bazen.
Çoğunda da, "bunun senin masterpiece'ın olacak" diyorum.
Bana kalırsa Hey Rabies de Berk Çakmakçı'nın masterpiece'i!

Seslerle oynayan Berk'in yayınladığı bu yeni kayıtların, bu sıcak yaz günlerinde can sıkıntınızı biraz olsun giderecek kadar keyifli olduğunu düşünüyorum.

16 Temmuz 2010 Cuma

Best Coast - Crazy For You

16 Temmuz 2010 Cuma 2

Bethany Cosentino ilk solo albümünü yayınladı. Bugüne kadar albümdekilerin de içinde bulunduğu bir çok şarkıyı internetten yayınlamıştı. O şarkılar yayınladığında, gelecek olan ilk albümün bu kadar etkileyeci olacağını tahmin etmiştim aslında. Bunun yanında, Bethany Cosentino'nun Pocahaunted döneminde yaptıklarını düşününce lo-fi ve surf rock türünde gerçek olarak neler yapacağını da merakla beklemeye başlamıştım. Pocahaunted'a aşina olmayanlar için aklıma gelen ilk benzetmeyi yapacağım; Grouper şarkıları çalan CocoRosie düşünün!

Crazy For You'da 13 şarkı var. Albümü baştan sona dinlemek 35 dakikanızı bile almıyor. Bu yüzden olsa gerek, farklı şarkıların aynı tatlar vermesi sizi pek sıkmıyor.
Albümün açılış şarkısı da olan Boyfriend, Bethany Cosentino'nun internetten yayınladığı şarkılar arasında en sonuncusuydu. Albümün en güzel şarkılarından birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. The End, Summer Mood, Our Deal ve When I'm With You da albüm de öne çıkan diğer şarkılar.
When I'm With You için yayınlanan klip de Best Coast'un müziği gibi olabildiğince basit ve eğlenceli.
Lo-fi türünde müzik yapan insanların karşılaştıkları en sıkıcı durum olan "bu müzik gerçekten çok basit, ben de yaparım" şeklindeki eleştiri Best Coast'un müziğine de yapılabilir muhtemelen. Aslında yapılan iş o kadar basit değil tabii ki.

Best Coast'un bir internet sitesi yok. Onun yerine Bethany Cosentino'nun blog sayfası var. Kedilerinin, satın aldığı cannabis bitkisini içerkenki fotoğraflarını kısacası canı ne isterse onu yayınladığı bir blog sayfası var. Şuradan göz atılabilir.

Amerika'da tekrar yükselişe geçen lo-fi ve surf rock'tan bahsetmek gerek biraz da. 2009'dan beri bol distortion ve lo-fi vokallerle dolu bir çok albüm dinledik. Örnek vermek gerekirse, Wavves, Vivian Girls, Dum Dum Girls, Lovvers ve beni çok etkileyenlerden birisi olan Beach Fossils.
Saydığım bu grupların hepsi de neredeyse aynı türden albümler yapmışlardı. Bu birbirlerine olan benzerliklerinin hoşuma gideceğini hiç tahmin etmezdim açıkçası. Benzerlik diyorum, ama bir o kadar da farklılar birbirlerinden. Ne demek istediğimi grupları dinledikten sonra tam olarak anlayabileceğinizi umuyorum.

Bethany, müziğini etkileyen en önemli ismin The Beach Boys olduğunu söylemiş. Bu arada kendisi, Blink-182 ve Green Day gibi müzisyenleri de severek dinleyen birisi.


1 Temmuz 2010 Perşembe

Evelyn Evelyn

1 Temmuz 2010 Perşembe 0

Ladies and Gentlemen! Critics and hipsters! We are proud to introduce “Evelyn Evelyn” – the world’s only conjoined-twin singer-songwriter duo.

Amanda Palmer'ın ne kadar "çatlak" bir kadın olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve bu durum hepimizin hoşuna gidiyor. Onu bu kadar çok sevmemizin sebeplerinden birisi de bu. Amanda Palmer, sokak müzisyeni tadında takılan arkadaşı Jason Webley ile birlikte Evelyn Evelyn isimli bir albüm çıkarttı. Gruplarının ismi de aynı. Grubun hikayesi de gayet ilginç. Myspace'ten aldıkları mesaj sonrasında böyle bir şey oluşmuş. Evelyn Neville ve Evelyn Neville isimli siyam ikizi iki kız kardeş bu mesajı göndermişler. Daha sonraları ikisinin isimleri aynı olduğu için, albümde de anlatıldığı gibi birisi "Eva" diğeri de "Lyn" oluyor.
Jason ve Amanda, bu ikizi kardeşi canlandırıyolar. Sahneye çıktıklarında, ikisi de tek bir elbisenin içinde tek kollarını kullanarak şarkı söylüyorlar. Tam bir siyam ikizi gibi duruyorlar. Jason Webley'in de kadın kılığına girdiğini belirtmek gerek. Bu kadın kılığı albümdeki sesine de yansıyor.
İkizlerin hayatıyla ilgili detayları anlatmak isterdim. Fakat, bu albüm çok orjinal ve bir kitap okur gibi ilerliyor. O yüzden bu albümü dinleme keyfinizi bozmamak için anlatmıyorum. Ama zaten, girişte yaptığım albümden alıntı, gayet ilgi çekici durmuyor mu?
Son yıllarda duyduğum en orjinal, en ilgi çekici müzikal iş olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.Kurt Cobain severlere de ufak bir not; My Space isimli şarkıya, Kurt Cobain'in kızı Frances Bean Cobain eşlik ediyor. Fakat o kadar kısa bir süre şarkı söylüyor ki, gerçekten varlığından emin olmak neredeyse imkansız. Albümdeki diğer konuk sanatçılar, Gerard Way, Andrew WK ve Weird Al Yankovic. Sözün kısası, Evelyn Evelyn kitap okur gibi dinlenebilecek, son yılların en orjinal ve -hikayeyi hesaba katmazsak- en keyifli işlerinden birisi.

Evelyn Evelyn

14 Haziran 2010 Pazartesi

Two Gallants

14 Haziran 2010 Pazartesi 0

Büyüyünce astronot ya da korsan olmak istediğimiz yaşlarda beraber müzik yapmaya başlayan iki küçük çocuk Two Gallants. 12 yaşından beri beraber müzik yapan Adam Stephens ve Tyson Vogel ise dünyaca ünlü müzisyenler olmak istemişler büyüyünce. 2002 yılında ikisi de 20 yaşındayken San Francisco'da Two Gallants ismi ile sahne almaya başlamışlar ve ilk kayıtlarınıda bu yılda yapmışlar. Kaydın yayınlandığı günden itibaren bügüne kadar da hiç durmadan ev partileri, sokaklar, parklar dahil her yerde sürekli müzik yapmışlar. Tabiki daha sonra büyük festivaller, turneler kaçınılmaz olmuş.

En son 2007 yılında 'The Scenery of Farewell' EP si yayınlandığından beri konserlere ağırlık veren ikili aynı zamanda solo projeleriyle de ortaya çıkmaya başladı. Tyson'ın solo projesi olan 'Devotionals' önümüzdeki temmuzun 13ünde bir albüm yayınlayacak imiş. Buradan myspace sayfasına ulaşıp dinleyebiliyoruz. Adam'ın solo kayıtlarına ise buradan ulaşabiliyoruz. Şu aralar yeni bir Two Gallants albümüdür EPsidir yok gibi. Yinede napıyorlar ne ediyorlar göz atmak için web siteleri bu.

13 Haziran 2010 Pazar

Broken Bells

13 Haziran 2010 Pazar 0

Danger Mouse kadar aktif bir müzisyen daha tanımıyorum! Tamam, belki biraz abartmış olabilirim. Ama siz de takdir edersiniz ki, Danger Mouse A.k.a. Brian Burton'ın elinin değdiği albümler daha bir güzel oluyor. Ayrıca yapımında emeği olduğu albümler de o kadar seyrek aralıklarla çıkmıyor. Gerçekten mucize gibi birisi.
Ve yeni bir Danger Mouse ortaklığı. Bu sefer The Shins'den James Mercer ile birlikte. Oluşumun ismi Broken Bells.
Broken Bells'in varlığı 2009 yılının eylül ayında açıklandı.
2004 yılındaki Roskilde festivali sırasında, James ve Brian sevdikleri müzisyenlerin genelde aynı insanlar olduğunu anlayınca birlikte bir şeyler yapabilir diye düşünerek harekete geçmişler.
Birlikte albüm kayıtları için çalışmaya başlamaları 4 yıllık bir süreden sonra 2008 yılında mümkün olmuş.
9 Mart 2010 tarihinde de albüm ortaya çıkmış.
Albümün neye benzediğine gelirsek; Brian Burton bana göre alamet-i farikası olan durum bu albümde de var. Yani kendisini geri plana çekerek, birlikte çalıştığı adamları öne itme durumu. James Mercer bu albümün her şeyi gibi dursa da, Brian Burton'ın yokluğu bu kayıtların tatsız tutsuz bir halde olmasına neden olurdu.
Klasik The Shins şarkıları dinler gibi bir hava var albümde. Sebebi de az önce söylediğim gibi Brian Burton'ın kendisini geriye çekip,"sadece prodüktor gibi" kalmasıdır.
Albümün prodüktörlüğünü kendisi yaptığı gibi, albüme 4 farklı entrüman çalarak ve bilgisayar programlarını yazarak da katkıda bulunmuş.
Broken Bells harika bir albüm. Dinlerken gerçekten keyif alıyorsunuz. Ama 2010 yılında o kadar çok harika albüm çıktı ki, Broken Bells'i haziran ayı itibariyle ilk 10'a almam çok zor.
Yine de indie rock sevenleri heyecandıracak bir albüm.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Laura Marling - I Speak Because I can

12 Haziran 2010 Cumartesi 2

22 mart 2010’dan önce tek tek parçaları döküldü “I speak because I can”in. Para karşılığı müzik parçalarının verildiği yerlerde falan. İnsanlar bir heyecanlandı bu parçalara: Goodbye England (Covered in Snow) ve ya Devil’s Spoke. Albümün hemen ardından “Rambling Man”in single’ı yayınlandı güzel bir klip ile beraber. Orta yaşlardaki bir adamın özgürlüğüne yüzmesi, kahverengi saçlı yeni Laura Marling’in gözümüzün içine baka baka şarkıyı söylemesi. En son “What He Wrote” geldi single olarak, acıklı bir öyküsü varmış onu bildik. Çünkü 2. Dünya savaşından (evet bizim girmediğimiz savaş – dolayısı ile Almanlar yenildiği için yenik sayılmadığımız-) bir kadının kocasına yazdığı mektuplardan esinlenilmişti. Hatırlayalım sözlerini: He wrote: 'I'm broke, please send for me.' But I'm broke in two, and spoken for, do not tempt me.”
Yapımcı Ethan Jones ise yeni Laura’nın yeni albümünü güzel tanımlamış: sorumluluk , özellikle kadınlığın sorumluluğu. Büyümüş yeni Laura Marling oksford tarzı topuklu ayakkabılarını bağlarken kenarda, Noah and the Whale’dan tanıdığımız eski sevgilisi Charlie Fink yüzünden “kötü kadın” imajını silmeye çalışmamış aslında ama “büyüdüm ben!” in altını sürekli çizmişler sanki. Ayrılığın acısından mı bilinmez ama Charlie Fink bu albümde yer almamış. Izdırap dolu Noah and the Whale’ın son albümünün çoğu kısmı Laura Marling’e atıftı gerçi. Ancak kızımız daha olgun davranmış ve ya ayrılık acısını pek de hissetmemiş Fink kadar. Bize ne, diyemeyeceğimiz kadar fırtınalar koparttıkları için şarkı sözlerinde, derinlerden bir yerlerden dinleyiciler de dahil oluyor bu aşka. En azından minor-major doku, “şimdi gel de gör beni bambaşka biri” vari sözler zaten kendilerine ait olsa da, bizlere sunuluyor. Teknik olarak içindeyiz yani. Marling, Marcus Mumford, Ted Dwayne ve Winston Marshall gibi isimlerle çalışmış. (Yine birbirine sadık gruplar: Mumford & Sons, Noah and the Whale- canlarım-)
Magazin haberleri bir yana müziğe tekrar dönmek gerekirse, 2008'in Mercury adayı ilk albüm olan “Alas I Cannot Swim”, daha gelişen şarkı sözleri ile “I speak because I can” folk müziğe gönül veren şu camia için vazgeçmilmez bir albüm. Ayrıca albüm isimlerinin güzelliği de kenarda dursun.

Search

 
◄Design by Pocket► Distributed by Blogspot Templates