12 Kasım 2010 Cuma

Laura Marling'ten 2 Parçalık

12 Kasım 2010 Cuma 0
Britanyal halk müziğin ve ya bildiğimiz hipster tabiri ile brit-folk’un süper çocuğu Laura Marling iki harika şarkıyı yorumlamış bu ara. Yılın çalışkanı Marling'in bir de Mumford & Sons ve Hindistanlı bir müzisyen olan Rajasthani ile kendi şarkılarını tekrar yorumlamışlardı, hatırlayacak olursanız. Epey de eğlenceliydi.


Albüme dönecek olursak, birisi Jackson C. Frank’in “Blues Run the Game”

Diğeri ise şahane Neil Young’ın “The Needle and Damage Done” şarkısı.

Prodüktörlüğünün ise Jack White’ın yapması zaten mutluluğumuzu arttırmadı mı?

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Hey Rabies

7 Ağustos 2010 Cumartesi 0

Berk Çakmakçı yeni bir projeyle karşınızda! Bu seferki ismi Hey Rabies.

I Create Soundscapes ile tanıdığımız Berk, daha sonra Soft Gates isimli projesinde sesler ile oynamaya devam etmişti.
Şimdi de Hey Rabies'in bol noisy müziği ile kulaklarınızın pasını siliyor.

F91W isimli güzelim kollektifin en verimli müzisyenlerinden birisi olduğunu zaten herkesin bildiği bir durum.
I Create Soundscapes ismi altında, Atlas Sound konserinde birlikte çalacak kadar da kendisini ve yeteneğini kanıtlamış birisi.

En son Soft Gates için, en iyi Berk Çakmakçı projesi demiştim. Ondan önce de ICP'nin baya iyi olduğunu düşünüyordum.
Şimdi, tartışmasız Hey Rabies diyorum. Umarım Berk yeni bir projeyle karşımıza çıkmaz da, ne dediğini bilmeyen adam halinden artık kurtulurum.

Bu aralar F91W kollektifindeki sanatçıların yaptığı işleri, daha bir keyifle dinliyorum. Kimisini daha yayınlanmadan dinleme şansım oluyor bazen.
Çoğunda da, "bunun senin masterpiece'ın olacak" diyorum.
Bana kalırsa Hey Rabies de Berk Çakmakçı'nın masterpiece'i!

Seslerle oynayan Berk'in yayınladığı bu yeni kayıtların, bu sıcak yaz günlerinde can sıkıntınızı biraz olsun giderecek kadar keyifli olduğunu düşünüyorum.

16 Temmuz 2010 Cuma

Best Coast - Crazy For You

16 Temmuz 2010 Cuma 2

Bethany Cosentino ilk solo albümünü yayınladı. Bugüne kadar albümdekilerin de içinde bulunduğu bir çok şarkıyı internetten yayınlamıştı. O şarkılar yayınladığında, gelecek olan ilk albümün bu kadar etkileyeci olacağını tahmin etmiştim aslında. Bunun yanında, Bethany Cosentino'nun Pocahaunted döneminde yaptıklarını düşününce lo-fi ve surf rock türünde gerçek olarak neler yapacağını da merakla beklemeye başlamıştım. Pocahaunted'a aşina olmayanlar için aklıma gelen ilk benzetmeyi yapacağım; Grouper şarkıları çalan CocoRosie düşünün!

Crazy For You'da 13 şarkı var. Albümü baştan sona dinlemek 35 dakikanızı bile almıyor. Bu yüzden olsa gerek, farklı şarkıların aynı tatlar vermesi sizi pek sıkmıyor.
Albümün açılış şarkısı da olan Boyfriend, Bethany Cosentino'nun internetten yayınladığı şarkılar arasında en sonuncusuydu. Albümün en güzel şarkılarından birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. The End, Summer Mood, Our Deal ve When I'm With You da albüm de öne çıkan diğer şarkılar.
When I'm With You için yayınlanan klip de Best Coast'un müziği gibi olabildiğince basit ve eğlenceli.
Lo-fi türünde müzik yapan insanların karşılaştıkları en sıkıcı durum olan "bu müzik gerçekten çok basit, ben de yaparım" şeklindeki eleştiri Best Coast'un müziğine de yapılabilir muhtemelen. Aslında yapılan iş o kadar basit değil tabii ki.

Best Coast'un bir internet sitesi yok. Onun yerine Bethany Cosentino'nun blog sayfası var. Kedilerinin, satın aldığı cannabis bitkisini içerkenki fotoğraflarını kısacası canı ne isterse onu yayınladığı bir blog sayfası var. Şuradan göz atılabilir.

Amerika'da tekrar yükselişe geçen lo-fi ve surf rock'tan bahsetmek gerek biraz da. 2009'dan beri bol distortion ve lo-fi vokallerle dolu bir çok albüm dinledik. Örnek vermek gerekirse, Wavves, Vivian Girls, Dum Dum Girls, Lovvers ve beni çok etkileyenlerden birisi olan Beach Fossils.
Saydığım bu grupların hepsi de neredeyse aynı türden albümler yapmışlardı. Bu birbirlerine olan benzerliklerinin hoşuma gideceğini hiç tahmin etmezdim açıkçası. Benzerlik diyorum, ama bir o kadar da farklılar birbirlerinden. Ne demek istediğimi grupları dinledikten sonra tam olarak anlayabileceğinizi umuyorum.

Bethany, müziğini etkileyen en önemli ismin The Beach Boys olduğunu söylemiş. Bu arada kendisi, Blink-182 ve Green Day gibi müzisyenleri de severek dinleyen birisi.


1 Temmuz 2010 Perşembe

Evelyn Evelyn

1 Temmuz 2010 Perşembe 0

Ladies and Gentlemen! Critics and hipsters! We are proud to introduce “Evelyn Evelyn” – the world’s only conjoined-twin singer-songwriter duo.

Amanda Palmer'ın ne kadar "çatlak" bir kadın olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve bu durum hepimizin hoşuna gidiyor. Onu bu kadar çok sevmemizin sebeplerinden birisi de bu. Amanda Palmer, sokak müzisyeni tadında takılan arkadaşı Jason Webley ile birlikte Evelyn Evelyn isimli bir albüm çıkarttı. Gruplarının ismi de aynı. Grubun hikayesi de gayet ilginç. Myspace'ten aldıkları mesaj sonrasında böyle bir şey oluşmuş. Evelyn Neville ve Evelyn Neville isimli siyam ikizi iki kız kardeş bu mesajı göndermişler. Daha sonraları ikisinin isimleri aynı olduğu için, albümde de anlatıldığı gibi birisi "Eva" diğeri de "Lyn" oluyor.
Jason ve Amanda, bu ikizi kardeşi canlandırıyolar. Sahneye çıktıklarında, ikisi de tek bir elbisenin içinde tek kollarını kullanarak şarkı söylüyorlar. Tam bir siyam ikizi gibi duruyorlar. Jason Webley'in de kadın kılığına girdiğini belirtmek gerek. Bu kadın kılığı albümdeki sesine de yansıyor.
İkizlerin hayatıyla ilgili detayları anlatmak isterdim. Fakat, bu albüm çok orjinal ve bir kitap okur gibi ilerliyor. O yüzden bu albümü dinleme keyfinizi bozmamak için anlatmıyorum. Ama zaten, girişte yaptığım albümden alıntı, gayet ilgi çekici durmuyor mu?
Son yıllarda duyduğum en orjinal, en ilgi çekici müzikal iş olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.Kurt Cobain severlere de ufak bir not; My Space isimli şarkıya, Kurt Cobain'in kızı Frances Bean Cobain eşlik ediyor. Fakat o kadar kısa bir süre şarkı söylüyor ki, gerçekten varlığından emin olmak neredeyse imkansız. Albümdeki diğer konuk sanatçılar, Gerard Way, Andrew WK ve Weird Al Yankovic. Sözün kısası, Evelyn Evelyn kitap okur gibi dinlenebilecek, son yılların en orjinal ve -hikayeyi hesaba katmazsak- en keyifli işlerinden birisi.

Evelyn Evelyn

14 Haziran 2010 Pazartesi

Two Gallants

14 Haziran 2010 Pazartesi 0

Büyüyünce astronot ya da korsan olmak istediğimiz yaşlarda beraber müzik yapmaya başlayan iki küçük çocuk Two Gallants. 12 yaşından beri beraber müzik yapan Adam Stephens ve Tyson Vogel ise dünyaca ünlü müzisyenler olmak istemişler büyüyünce. 2002 yılında ikisi de 20 yaşındayken San Francisco'da Two Gallants ismi ile sahne almaya başlamışlar ve ilk kayıtlarınıda bu yılda yapmışlar. Kaydın yayınlandığı günden itibaren bügüne kadar da hiç durmadan ev partileri, sokaklar, parklar dahil her yerde sürekli müzik yapmışlar. Tabiki daha sonra büyük festivaller, turneler kaçınılmaz olmuş.

En son 2007 yılında 'The Scenery of Farewell' EP si yayınlandığından beri konserlere ağırlık veren ikili aynı zamanda solo projeleriyle de ortaya çıkmaya başladı. Tyson'ın solo projesi olan 'Devotionals' önümüzdeki temmuzun 13ünde bir albüm yayınlayacak imiş. Buradan myspace sayfasına ulaşıp dinleyebiliyoruz. Adam'ın solo kayıtlarına ise buradan ulaşabiliyoruz. Şu aralar yeni bir Two Gallants albümüdür EPsidir yok gibi. Yinede napıyorlar ne ediyorlar göz atmak için web siteleri bu.

13 Haziran 2010 Pazar

Broken Bells

13 Haziran 2010 Pazar 0

Danger Mouse kadar aktif bir müzisyen daha tanımıyorum! Tamam, belki biraz abartmış olabilirim. Ama siz de takdir edersiniz ki, Danger Mouse A.k.a. Brian Burton'ın elinin değdiği albümler daha bir güzel oluyor. Ayrıca yapımında emeği olduğu albümler de o kadar seyrek aralıklarla çıkmıyor. Gerçekten mucize gibi birisi.
Ve yeni bir Danger Mouse ortaklığı. Bu sefer The Shins'den James Mercer ile birlikte. Oluşumun ismi Broken Bells.
Broken Bells'in varlığı 2009 yılının eylül ayında açıklandı.
2004 yılındaki Roskilde festivali sırasında, James ve Brian sevdikleri müzisyenlerin genelde aynı insanlar olduğunu anlayınca birlikte bir şeyler yapabilir diye düşünerek harekete geçmişler.
Birlikte albüm kayıtları için çalışmaya başlamaları 4 yıllık bir süreden sonra 2008 yılında mümkün olmuş.
9 Mart 2010 tarihinde de albüm ortaya çıkmış.
Albümün neye benzediğine gelirsek; Brian Burton bana göre alamet-i farikası olan durum bu albümde de var. Yani kendisini geri plana çekerek, birlikte çalıştığı adamları öne itme durumu. James Mercer bu albümün her şeyi gibi dursa da, Brian Burton'ın yokluğu bu kayıtların tatsız tutsuz bir halde olmasına neden olurdu.
Klasik The Shins şarkıları dinler gibi bir hava var albümde. Sebebi de az önce söylediğim gibi Brian Burton'ın kendisini geriye çekip,"sadece prodüktor gibi" kalmasıdır.
Albümün prodüktörlüğünü kendisi yaptığı gibi, albüme 4 farklı entrüman çalarak ve bilgisayar programlarını yazarak da katkıda bulunmuş.
Broken Bells harika bir albüm. Dinlerken gerçekten keyif alıyorsunuz. Ama 2010 yılında o kadar çok harika albüm çıktı ki, Broken Bells'i haziran ayı itibariyle ilk 10'a almam çok zor.
Yine de indie rock sevenleri heyecandıracak bir albüm.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Laura Marling - I Speak Because I can

12 Haziran 2010 Cumartesi 2

22 mart 2010’dan önce tek tek parçaları döküldü “I speak because I can”in. Para karşılığı müzik parçalarının verildiği yerlerde falan. İnsanlar bir heyecanlandı bu parçalara: Goodbye England (Covered in Snow) ve ya Devil’s Spoke. Albümün hemen ardından “Rambling Man”in single’ı yayınlandı güzel bir klip ile beraber. Orta yaşlardaki bir adamın özgürlüğüne yüzmesi, kahverengi saçlı yeni Laura Marling’in gözümüzün içine baka baka şarkıyı söylemesi. En son “What He Wrote” geldi single olarak, acıklı bir öyküsü varmış onu bildik. Çünkü 2. Dünya savaşından (evet bizim girmediğimiz savaş – dolayısı ile Almanlar yenildiği için yenik sayılmadığımız-) bir kadının kocasına yazdığı mektuplardan esinlenilmişti. Hatırlayalım sözlerini: He wrote: 'I'm broke, please send for me.' But I'm broke in two, and spoken for, do not tempt me.”
Yapımcı Ethan Jones ise yeni Laura’nın yeni albümünü güzel tanımlamış: sorumluluk , özellikle kadınlığın sorumluluğu. Büyümüş yeni Laura Marling oksford tarzı topuklu ayakkabılarını bağlarken kenarda, Noah and the Whale’dan tanıdığımız eski sevgilisi Charlie Fink yüzünden “kötü kadın” imajını silmeye çalışmamış aslında ama “büyüdüm ben!” in altını sürekli çizmişler sanki. Ayrılığın acısından mı bilinmez ama Charlie Fink bu albümde yer almamış. Izdırap dolu Noah and the Whale’ın son albümünün çoğu kısmı Laura Marling’e atıftı gerçi. Ancak kızımız daha olgun davranmış ve ya ayrılık acısını pek de hissetmemiş Fink kadar. Bize ne, diyemeyeceğimiz kadar fırtınalar koparttıkları için şarkı sözlerinde, derinlerden bir yerlerden dinleyiciler de dahil oluyor bu aşka. En azından minor-major doku, “şimdi gel de gör beni bambaşka biri” vari sözler zaten kendilerine ait olsa da, bizlere sunuluyor. Teknik olarak içindeyiz yani. Marling, Marcus Mumford, Ted Dwayne ve Winston Marshall gibi isimlerle çalışmış. (Yine birbirine sadık gruplar: Mumford & Sons, Noah and the Whale- canlarım-)
Magazin haberleri bir yana müziğe tekrar dönmek gerekirse, 2008'in Mercury adayı ilk albüm olan “Alas I Cannot Swim”, daha gelişen şarkı sözleri ile “I speak because I can” folk müziğe gönül veren şu camia için vazgeçmilmez bir albüm. Ayrıca albüm isimlerinin güzelliği de kenarda dursun.

11 Nisan 2010 Pazar

MGMT - Congratulations

11 Nisan 2010 Pazar 7


MGMT duosu ile müziğe Back to the Future-esque yolculuk devam ediyor...

Şahsen MGMT, Vampire Weekend yahut Kings of Leon gibi grupları görünce bi iç geçirmiyor değilim. Global sounda bayağı ayak uydurmuş gençler gibi hepsi, üstelik vizyonları da geniş. İşte bu naçiz blog için ilk yazımda; 2010 da Congratulations albümü çıkan MGMT.

İlkin biraz geriye; bir kaç yıl evvele ışınlanıyoruz, Oracular Spectacular albümünün çıkışına. “Kids” ve öteki tüm mühimmatları ile; Arcade Fire’ ın bayık soundunu shoegaze klavyeleri ve 80'lerin kült figürleri ile bir kademe üste taşıyan Brooklynli bu gençler, pop ve ilerisi için ışığı vermişti. Tabii nereye verdiğini tartışabiliriz. Her neyse.

O dönemin ardından; MGMT 2010 yılına Congratulations albümü ile girdi; yukarda belirttiğim 80'ler yolculukları da devam ediyor. Bu sefer Harlem’den çıkıp, kuzey İngiltere’ye doğru uzanan bir rotaları var. Arada bir kaç geri dönüş ile 60'lar “psychedelica “ sı ve David Bowie – Brian Eno gibi kült figürler de “modernizm” den nasibini almış.

EEEveeet... Albümün açılışı, Alex Turner’in “The Last Shadows of Puppets” ile projesiyle aynı mecraya ışınlıyor bizi. Fakat bu sefer biraz daha farklı bir şekil, “surf” sedaları ile. Ve bence bir A1 şarkısı 2000'lerde nasıl olmalı, “It’s Workin’” çok güzel bir yanıt.

Ve ardından dinleyenleri C86’in müthiş ihtişamı, göz kamaştırıcılığı bekliyor artık. Ben bu albümü sırf “Song for Dan Treacy” için dahi alırım. O kadar diyeyim. Dan Treacy ile alakalı bir enformasyon addetmem gerekirse; nevi şahsına münhasır, TV Personalites'in demirbaşı; C86 akımında, BMX Bandits, Teenage Fanclub gibi grupları Creation Record’a kazandıran adam... Ve MGMT ne kadar dikkatli olduğunu gerçek bir C86 insanına, bir C86 soundu şarkı armağan ederek kanıtlamış aslında.

2. parça, c86 akımı ardından Harlem’ e dönüp; bir Motown tadı almıyor da değiliz. “Someone Missing”, aynı zamanda albümün singlelarından “Flash Delirium” dan evvel gelen bir Neo-Soul-r&b şarkısı gibi (Raphael Saadiq tip vokalleri dolayısıyla) Ve “Flash Delirium” ile tekrar denizaşırı Londra’ya bu sefer bütün albümlüğüne dönüyor gibiyiz; tabii, o şarkıda azıcık Kanada barok’ u tadı da yok değil...

“I Found a Whistle”, uzunluğu ile dikkatleri çeken Siberian Breaks, çoğu insan için özel anlamları olabilecek “Brian Eno”, benim çok ilgincime giden “Lady Dada’s Nightmare” ve albüme adını veren, son şarkı “Congratulation” tamamıyla İngliz uzuvlu; Pink Floyd, Bowie ve Beatles arasında gidip getiriyor, “Lady Dada’s Nighmare” ve “Siberian Breaks” de özellikle, geçişler ve altyapıları ile Dark Side of The Moon'a selam niteliği taşıyan şarkılar olarak göze çarpıyor...

Evet,bir NY entelijansiya duo olan MGMT; dinlediklerini harkulade harmanlamış ve içimize sindirmiş. Gerisi dinlemeye kalıyor.


(bu arada, eskatolojik ya da antropolojik bilgi değil ama; çok ama çok sevdiğim Flaming Lips’in 2009 daki embrionic albümü için bir şarkı kaydetmişti MGMT, saykodeliklik belki de oradan geleceğinin habercisi oldu.)

"Enjoying 20th Age’s Prime Spring" "Nevruz!"


Size bir toplama yaptım. Aslında kendime yaptım. Attım Oynatıcı’ma, oynuyor onlar, ben de uzaktan izliyorum. Paylaşmamak ayıp olurdu sanki?

Belki alakasız, belki içinden geçenler. Umarım sinir olur, sever, kızar, üzülürsünüz.
Böyle bir şarkıyı neden yaptınız sevgili Bear, dağlamak amacı gütmemeniz gerekirdi sanki?
Ama gayet güzel kısmı:
“Walk out another road, something is muffled, another chuckle.”
2.       Efterklang – Natural Klang
Danimarka baharı sanki. Şarkıdan ziyade grubun isminin yazıldığı gibi okunmasından bahsediyorum. EFTIERKLANKG!
Belki de bahar yorgunluğundan daha iyi gelebilecek bir şey varsa o da,”öforik teslim”dir bu deneyselliğe, ki oldukça garip bir “psychedelia” içindeyse? Bu grubu ev tavşanını sever gibi çok sevmek!
Piyanoyu sevmen içindi. Tamamen bahar için değil aynı zamanda, film fon müziğimiz bu senle bizim. Sahildeki ayrılma sahnemizden.
Aslında gerçekler hep Yonsicim’de.
Grup ismi ile şarkının uyumu gözleri kapatıp dinlemeye değer, sanırım bir de glockenspiel
sesi alıyoruz… Evet evet yaz geliyor.
7.       Mumford & Sons – Roll Away Your Stone
Mumford & Sons’un bu albümünden (Sigh No More, 2009) şarkı seçmek ne kadar zordur belki bilen bilir. Garip bir de etkisi var ki, alışkanlık yapma gibi, hadi topluca dinleyelim.
53 milyon dinleyeni ayrı ayrı sevmeleri gerekir, bu şarkıları ile beslemek de…
Şarkıdaki iç huzuru duyabilmek gerçekten çok güzel bir duygu. Hüzünlü gibi olsa da.
Biz de seni seviyoruz Coni!
Belki en iyi şarkısı değil Bright Eyes’ın, ama bazen şarkı bir şeyler anlatır, anlatır… Ağzında büyür insanın. Sanki onu diyor.
Zach Condon, başarılı bir Hollywood starı benim için, bu şarkıyı doğum gününe armağan etmiş olmalı. Yani tamamen benden çıkma bir yalan da olsa bu cümleler, müziğine olan aşırı düşkünlüğümü özetleyecek bir şarkısı da olmasa da; bu bahar, ben doğarken kendi de çalıyor kendini. Onu o yapan şeyleri.
“Bu şarkıyı çalıp ayrılacağız şimdi sahneden…. Hızlı çalalım ama! Eskilerdeki gibi…” NMH.
“Çevre önemli ama.” Umut sarıkaya.
Şarkıyı duyduğum zamandan beri ne kadar üzücü olduğu gerçeğini görmezden gelip neredeyse yemek yaparken dinlemeye başlayabileceğimden korktum. Belki siz de korkmalısınız… O her şeyi yapmış, siz? Korku? Evet.
Sonunun çok üzücü ama çok şahane olmasını hangi yönetmen istemez?

10 Nisan 2010 Cumartesi

The Birdcage&Samet Çiçek

10 Nisan 2010 Cumartesi 0


Evet. Böyle birşey oldu çok aniden. Ben Bodrumdan kalkıp geleceğim, Samet de İstanbul'dan. Bir gecede karar verdiğimiz konser için bir geceliğine İzmir'de olacağız.

Facebook event sayfası için buraya
Samet Çiçek myspace sayfası için buraya
The Birdcage myspace sayfası için buraya bakabilirsiniz.

23 Mart 2010 Salı

M.Ward

23 Mart 2010 Salı 0


Amerikalı müzisyen ve besteci M.Ward ile tanışmam aslında oldukça geç oldu diyebilirim. 2 yıl önce izlediğim 'Eagle vs. Shark' isimli muhteşem filmde, Bowie'nin Let's Dance'inin muazzam bir akustik coverı çalıyordu. Kim bu acaba diye bakıp bulunca bütün diğer işlerini de çok sevdim. Bir şekilde Nick Drake'i anımsatıyor bana. Amerikan folk, country, blues gibi türlerde müzik yapan M.Ward, 14.Uluslararası İstanbul Caz Festivalinde ülkemizde de bulunmuş.

Şu an solo kariyerinin yanı sıra Monsters of Folk ve bi çoğunuzun bildiği gibi She&Him isimli projelerde çalmakta. Zooey Deschanel'in her zaman çok sevimli olduğunu düşünmüşümdür. Ama son videolarında biraz abartmış ve zaten sevimli olan bir insan bu kadar da hoplayıp zıplayıp tatlılık yapınca antipatik olmuş bence. Çok acayip bir denge var zaten o ikilide, M.Ward'ın bir tane bile gülen fotoğrafını bulamadım mesela az önce. Benim için açıp dinlerken geçebildiğim hiç bir parçası olmayan insanlardan olan M.Ward'ın internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.






22 Şubat 2010 Pazartesi

Wavves

22 Şubat 2010 Pazartesi 0
California çıkışlı Wavves, sonundaki -s ekine rağmen esasen kaykay tutkunu Nathan Williams'ın tek kişilik ilginç müzik projesi. İlginç dememin sebebi, ortaya çıkan müziğin kafanın iyilik derecesiyle doğru orantılı derecedeki deneyselliği ve ardısıra gelen garip ve heyecanlı gürültüler. İlk albüm 'Wavves' ve sonrasında ikinci albüm 'Wavvves'i çıkaran (dördüncü albümün adı ne olacak acaba?) Williams, son albümüyle ve barındığı halüsinatif coşkular ve basit ama eğlenceli sözleri (California Goth'daki 'I am a perfect person! I am a perfect catch!' çığlıkları gibi.) ile henüz geride bıraktığımız 2009'a damgasını vurmuş görünüyor. No Age, Japandroids, caUSE co-MOTION!, Vivian Girls gibi gruplara benzetilen Wavves, bütün bu benzetmelere rağmen bu çerçevenin dışında birkaç akrobatik hareketle biz yeni bir tat sunuyor. Az bilinirliğine, kısıtlı videoları ve diskografisine rağmen deneysel odaklı dinleyicinin ilgisini çeken Wavves, küçük ama sağlam kitlesinde kendisine iyi bir yer edinmiş gözüküyor. Zor beğenişi yüzünden sıkça Türkçeleştirilerek okunabilen Pitchfork'un da 2009 tarihli Wavvves albümüne 8.1 verdiğini de not düşelim.

Her ne kadar Wavves'in özündeki hiperaktif tonu yeterince yansıtamıyor da olsa bir fikir vermesi ümidiyle, bir Wavves videosu; No Kids:





Wavves parçalarının en iyi birkaçı, kalitesiz fotoğraflar, ucuz Wavves art workleri ve daha fazlası için: http://www.myspace.com/wavves

20 Şubat 2010 Cumartesi

Best Coast

20 Şubat 2010 Cumartesi 0


2009 da lo-fi müziklerdeki yükselişe hepimiz tanık olduk. İlk aklıma gelen Vivian Girs. Yaptıkları iş eski lo-fi indie pop müziği (özellikle talulah gosh) yeni sounda uyarlamaktı. Basit bir mantık ama çok tuttular. 2008'den 2009'a geçerken hayatımızda birden lo-fi gruplar türemeye başlamıştı. Wavves, Dum Dum Girls, No Age, Crystal Stilts...

Yeni keşfettiğim Best Coast Bethany Cosentino (aka. Pocahaunted), LA'li bir kızın NY'e gidip sahilleri özleyip müzik yapmasıyla başlıyor. Yaptığı müzikte fazlasıyla surf ve garage pop etkilerini görebilirsiniz. Şarkıları genelde güneş, deniz, yaz dan bahsediyor. Bence bir şansı hakediyor.

18 Şubat 2010 Perşembe

Emmy the Great

18 Şubat 2010 Perşembe 0



Hong Kong doğumlu Emma Lee Moss, ufak yaşta Londra’ya taşınmasından sonra şarkı yazarı piyasasında adını Britanya’dan duyurmuş oldu. Yeni akım folk müziği, “anti-folk” ile.
Tilly and the Wall, Martha Wainwright, Jamie T ile turlara katılıp, Lightspeed Champion and Fatboy Slim ile de çalışmışlığı var Emily’nin. Ayrıca ash’ın frontmani Tim Wheeler’ın Tracers şarkısını da beraber yapmışlar. Bugün müzik dünyasında önemli sayılan Standon Calling, the Truck , Green Man, Latitude, Reading, Glastonbury gibi festivallerde de kendini gösterdi. Bu konser ve festivallerde çaldığı canlı ekibi ise bilinen müzisyenlerden: Younghusband’dan Euan Hinshelwood, So Say So’dan Glenn Kerrigan, Three Trapped Tigers’dan Tom Rogerson, Pengilly’s’den Ric Hollingberry.
“Mükemmel Emmy”nin sadece bir albümü (First Love, 2009), birkaç da ep’si var (sayabildiğim kadarıyla yedi).
Şarkı sözlerinde alaycılık sık sık görüldüğünden ya da albüm kapaklarının benzerliğinden mi bilmem  başta bir “Lily Allen” korkusu geçirip, müziğinin daha çok Laura Marling, Slow Club gibi benzerlik göstereceğini First Love ile dinletti. Yavaşça kulağa yerleşen ve kalıcılık yapan bir albüm ki, ölümden, hamilelikten, sorunlu ilişkilerden bahsediyor çoklukla.  Yaylılar olsun, piyano olsun yerinde bir popülerlikle ilerliyor.
Ben de size Absentee, First Love ve We Almost Have a Baby şarkısını öneririm.
Bu arada Emmy The Stool Pigeon ve Drowned in Sound dergilerinde yazıyor. İleride müzik yazarlığını devam ettireceği sorununa verdiği cevap ise,
“Eğer çok uzaklaşıp diğer tarafa geçersen, asla Jedi olamazsın.”              
Çok haklı!

10 Şubat 2010 Çarşamba

Frog Eyes

10 Şubat 2010 Çarşamba 0

Frog Eyes yeni plak şirketi Dead Oceans'dan çıkan yeni albümünü yayınladı.Albümün adı 'Paul's Tomb: A Triumph'.Yukarıda gördüğünüzde albüm kapağı oluyor.Buraya tıklayarak albümden 'Flower in a Glove' isimli parçayı dinleyebilirsiniz.9 dakikalık parça albümün geri kalanını dinlemek için sabırsızlığımı arttırıyor.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Video# St. Vincent: "Laughing With A Mouth Full Of Blood"

6 Şubat 2010 Cumartesi 0
St. Vincent yeni videosu "Laughing With A Mouth Full Of Blood" bence inanılmaz tatlı olmuş.



"Excuse me, sir! This is an in-store.. not a riot!"
"It would make my heart feel better if you were quiet."

24 Ocak 2010 Pazar

Slow Club

24 Ocak 2010 Pazar 1


Eğlenceli şarkı sözleri ile yani bazen gülmekten kendimi alamasam da İngiliz usülü folk rock ikilisi Charles Watson (vokal & gitar) ve Rebecca Taylor (vokal, gitar, perküsyon) Slow Club isimli grup içinde 2006 yılından beri icraat içindeler. Sheffield’li grup Lonely Hearts’dan çıkmışlar hem de.

Grupların ilk keşfi hayli önemli olsa gerek… Yani yaptıkları reklam… Hangi festivallerde oldukları, hangi plak şirketi le çalıştıkları falan. Pek de önemsiz gelse de şimdi, nasıl ve ne şekilde kulağa gelip de sevdirmek şu denizde kum misali piyasa da gerçekten zor. Slow Club için de muhtemelen. İngiltere’den çıkıp dünya müziğini yönetmek çok kolay olmamıştır mesela Pink floyd’a ya da yeni nesil bir grup Radiohead’den. Slow Club o kadar iddalı bir müziğe, dünyayı değiştirmeye, barışı bulmaya çalışmıyor ki. Çimlere gidelim, bulutları bir şeylere benzetelim, ilişkimizi yeniden gözden geçirelim, beraber kahvaltı edip güzel bir filmle güne başlayalım, sonra o karakterleri bütün gün sürdürelim…

Hoş dönüp baktığımızda barışı, değişen dünyayı çok aradık. Ama hala olmayan bir şey.
Slow Club, barışı getirmese de şişelerle, sandayelerle, tahtalarla yaptığı ritimler minimalistliğine reçel sürsün! İnsalara gülümseme ve ya.

Chuck dizisinin ikinci sezon finalinde “Christmas Tv” ile duyulmuş olsa gerek. Çünkü artık diziler şahane müzikler taşıyabiliyor. Eskiden romantik sahnelerde duyulan ince piyano ya da biraz daha erotik sahnelerdeki saksafon sesi, artık pek çok indie, folk ve rock grupları tarafından ele geçirildi!

Bize de gün doğdu!

İki ep, bir albüm, birden çok singleları var gibi. 2009’da Yeah So albümü ve 2007’deki Christmas, Thanks for Nothing ve 2008’de Let's Fall Back in Love ep ile piyasa da Moshi Moshi plak şirketinden dünya müziğine hediye.

İşte video.



Viral* virüs(lü).

19 Ocak 2010 Salı

Coachella 2010 line-up

19 Ocak 2010 Salı 0
Giden olurmu bilinmez ama line-up açıklandı...


















Search

 
◄Design by Pocket► Distributed by Blogspot Templates