
Eğlenceli şarkı sözleri ile yani bazen gülmekten kendimi alamasam da İngiliz usülü folk rock ikilisi Charles Watson (vokal & gitar) ve Rebecca Taylor (vokal, gitar, perküsyon) Slow Club isimli grup içinde 2006 yılından beri icraat içindeler. Sheffield’li grup Lonely Hearts’dan çıkmışlar hem de.
Grupların ilk keşfi hayli önemli olsa gerek… Yani yaptıkları reklam… Hangi festivallerde oldukları, hangi plak şirketi le çalıştıkları falan. Pek de önemsiz gelse de şimdi, nasıl ve ne şekilde kulağa gelip de sevdirmek şu denizde kum misali piyasa da gerçekten zor. Slow Club için de muhtemelen. İngiltere’den çıkıp dünya müziğini yönetmek çok kolay olmamıştır mesela Pink floyd’a ya da yeni nesil bir grup Radiohead’den. Slow Club o kadar iddalı bir müziğe, dünyayı değiştirmeye, barışı bulmaya çalışmıyor ki. Çimlere gidelim, bulutları bir şeylere benzetelim, ilişkimizi yeniden gözden geçirelim, beraber kahvaltı edip güzel bir filmle güne başlayalım, sonra o karakterleri bütün gün sürdürelim…
Hoş dönüp baktığımızda barışı, değişen dünyayı çok aradık. Ama hala olmayan bir şey.
Slow Club, barışı getirmese de şişelerle, sandayelerle, tahtalarla yaptığı ritimler minimalistliğine reçel sürsün! İnsalara gülümseme ve ya.
Chuck dizisinin ikinci sezon finalinde “Christmas Tv” ile duyulmuş olsa gerek. Çünkü artık diziler şahane müzikler taşıyabiliyor. Eskiden romantik sahnelerde duyulan ince piyano ya da biraz daha erotik sahnelerdeki saksafon sesi, artık pek çok indie, folk ve rock grupları tarafından ele geçirildi!
Bize de gün doğdu!
İki ep, bir albüm, birden çok singleları var gibi. 2009’da Yeah So albümü ve 2007’deki Christmas, Thanks for Nothing ve 2008’de Let's Fall Back in Love ep ile piyasa da Moshi Moshi plak şirketinden dünya müziğine hediye.
İşte video.
Viral* virüs(lü).

Selam! Öncelikle uzun zamandır yazamadığım için blogu takip eden ve yazan arkadaşlarımdan özür dilemek istiyorum. Neden yazamıyorsun diye sorarsanız da imkansızlık cevabını verebilirim. Okkervil River'in Austin'li bir indie rock grubu olduğunu biliyoruz o yüzden direk The Stage Name'den bahsedeceğim. Albüm alışıldık çizgiden çıkmadan eğlenceli bir ziyafet sunuyor. Grubun hızla giden şarkıları bir anda yavaşlatması ve yavaş gidenleri de bir anda eğlenceli bir havaya büründürmesi bu albümde de devam ettiğini söyleyebilirim. Her ne kadar bu özellikleri barındırsa da albüm yenilikçi bir şey vaat etmediğinden Black Sheep Boy albümünün gölgesinde kalmaktan kurtulamıyor. Benim kanaatimce Okkervil River da albümden pek memnun olmamış ki hemen bir sene sonra The Stand Ins.'i piyasaya çıkardılar.
Herkes Charlotte Gainsbourg'u tanıyor değil mi? Kim olduğunu anlatmama gerek var mı? The Science Of Sleep'i de mi izlemediniz yoksa? Tamam, hepsini geçtim; Serge Gainsbourg ve Jane Birkin'in efsane aşkı? Eğer kim olduğunu bilmiyorsanız, biraz yorulun ve araştırın. Bu zamana kadar yaptığınız tembelliği telafi edin. Charlotte Gainsbourg 2. albümünü yayınladı. Aslında 3. sayılabilir. Kendisi daha 15 yaşında bir kız çocuğuyken, babasının şarkılarını söylediği Charlotte For Ever albümü pek de dikkate alınası bir albüm değil. 2. albüm Beck'in katkısıyla ortaya çıktı. İlk albüm de Air ve Jarvis Cocker desteğiyle çıkmıştı. Yeni bir albümde bir Guy Garvey parmağı olur mu diye düşünmedim değil. Ama tabii ki böyle bir şeyin gerçekleşmesi pek mümkün değil. Charlotte Gainsbourg'a karşı ne kadar bir sempatim olsa da, en sevdiğim müzisyenlerden birisi olan Guy Garvey'in böyle bir albüm yapmaya pek sempatiyle bakacağını sanmıyorum. Ama insan yine de merak ediyor. Beck, Air ve Jarvis Cocker gibi übermensch'lerin katkısıyla böyle bir şey ortaya çıkıyorsa, diğer bir übermensch Guy Garvey'le neler yapardı diye. Charlotte Gainsbourg'u tanımayanlar, hala araştırmadınız değil mi? Yazının bitmesini mi bekliyorsunuz yoksa? Tamam, peki o zaman. Küçük bir bilgi size; Charlotte Gainsbourg, Serge Gainbourg ve Jane Birkin'in arasında geçen, ve kült film olası aşkın meyvesi. Bu yüzden kendisinin de insan üstü yeteneklere sahip olması gerektiği gibi bir fikir var ortada. Tamam, oyunculuk açısından iyi bir yeteneği var, şarkı söylemesi de bir o kadar iyi. Ama çıkarttığı bu iki albümde de başkalarının şarkılarını söyledi. Kendisinin çok iyi bir solist olduğunu söyleyebilirim, ama müzisyen olduğunu kabul edemem malesef. Yeteneği olmadığından değil, kendisinin piyano çaldığını ve müzik bilgisinin olduğunu biliyoruz. Albümlerinde neden böyle bir yol seçtiğini anlamaya çalışmak, sizi biraz paranoyakça düşüncelere sevk edebiliyor. Örnek olarak; Pazarlama stratejisi? Air, Jarvis Cocker ve Beck sevenlerin de Charlotte Gainsbourg'a kulak kabartması? Bu müzisyenlerin, insan üstü olduğu sanılan bu kadının albümüne destek vererek, çorbada tuzum olsun da, bu süper insanın bulunduğu yerde benim de payım olsun mantığı? Ya da sadece Serge Gainsbourg ve Jane Birkin'e olan hürmet? Hepsi benim saçma fikirlerim olabilir tabii. Bunların dışında, 2009 tarihli IRM kötü bir albüm mü? Kesinlikle değil. Bünyede 5:55 etkisi yapmasa da dinlemeye değer. Bir Beck albümünü Charlotte Gainbourg yorumuyla dinliyormuş gibi bir tat var ortada. Heaven Can Wait çıkış şarkısı olarak seçilmişti. Klibinin güzelliğine kapılıp, onlarca kez izleyip, dinledikten sonra bu şarkının gerçekten iyi olduğuna karar verdim. Şarkının sözlerini de güzel kelimesiyle açıklamak yanlış olur. Daha iyi bir kelime düşünün ve güzel kelimesinin yerine onu koyun. Bu albümde dikkatimi çeken bir diğer şarkı da Me and Jane Doe oldu. Anti-folk akımının kıvırcıklı saçlı, garip kadını Kimya Dawson'ın şarkılarını andırıyor bu şarkı. Bu sebepten olsa gerek, bu şarkıyı da albümün güzel şarkıları arasına ekledim kendi çapımda. IRM ve Master's Hand de es geçilmemesi gereken şarkılar.2009'un son anlarında çıkan bu albüm kesinlikle dinlenmesi gereken bir albüm, fakat söylediğim gibi ortada bir 5:55 durumu yok. Şimdiden söyleyeyim de üzülmeyin.

